Son Dakika
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Kağıthane’de minibüs park halindeki araca çarptı, 6 yaralı var
Kağıthane’de Elektrikli Araç Kazası
SEYRANTEPE’DE DEHŞET: 2 ÖLÜ, 4 YARALI
Türkiye, Batı ittifakının her bakımdan önemli bir sadık üyesidir. Soğuk savaş yıllarında (1945-1989), tüm zorlanmalarına karşın, ciddi külfetlere katlanarak NATO’nun asker deposu ve cephe gücü rolünü oynama fedakârlığını yaparak farkını fark ettirmişti.
Türkiye, hâlihazırda NATO’nun önemli üye ülkelerinden birisi olma vasfını muhafaza ediyor olmasına karşın, NATO’nun ‘ağır ağabey’ rolündeki güçlü üyeleri tarafından ciddi anlamda itibarsızlaştırılmaktadır. Doğu ve güney sınırları ateş kuşağına dönüşmüş bulunan Türkiye, NATO üyelerinden bazılarının stratejik menfaatleri nedeniyle, kendi düşündüğü kapsamda bir çözüm modeli ortaya koyarak, kendisine yaklaşmakta olan ateş topunu söndürme iradesini yeterince uygulamaya koyamıyor.
Bu nasıl bir ittifak ilişkisidir ki, ateş kuşağının bitişiğinde bulunan NATO üyesi bir Türkiye, milyonlarca mültecinin yüklemekte olduğu milyarlarca dolarlık sosyoekonomik maliyet ile on binlerce terör elemanının sızma riskinin getirdiği hesap edilmesi güç stratejik maliyetini aşağılara çekebilmek için hemen sınır bölgesinde bir güvenli bölge inşa etme girişiminde yalnız bırakılırken; binlerce kilometre öteden gelen NATO ittifakının karşısındaki ender güçlerden birisi konumundaki Rusya’nın daha abartılı planları karşısında sadece laf kalabalığı yapılarak fiili durumların hukuki geçerlilik kazanmasına destek olunmuştur. Böylesine incitici bir tablo ortada dururken, daha ne için NATO’ya üyelikten dem vurmaya kalkışıyoruz, şaşırıyorum!!!!
İşin daha tehlikeli bir yönü var!… ABD liderliğindeki uluslar arası koalisyon, nereden çıktığı belli olmayan ve terörist bir örgüt olduğu iddiasıyla DAEŞ örgütünü bahane ederek, Irak ve Suriye’de yeni güç dengeleri ve gruplaşmalar oluştururlarken, hedef tahtasının üçüncü işaret kutucuğuna Türkiye’yi yerleştirmişe benziyorlar. Dikkat ederseniz; NATO üyesi Türkiye’nin terör, iç savaş ve parçalanma tehditleriyle burun buruna gelmiş olması ne ABD liderliğindeki uluslar arası koalisyon güçlerinin, ne de NATO’nun hiç umurunda bile değil!…. Sahiden neler oluyor?!
Peki, Türkiye’nin tüm bu saçmalıklar karşısındaki tutumuna ne demeliyiz?!… Adamlar binlerce kilometre öteden gelip sınırımızda stratejik hesap mücadelesi verip bizi kendi planları doğrultusunda çeşitli askeri üsler açmaya ikna ederlerken; biz, içimizi karıştırma emareleri fiiliyat aşamasına gelmiş bulunan sınırımızdaki karışıklıklar konusunda müttefiklerimizi yeterince ikna edemiyoruz. Haysiyetli dış politikanın adının bu olduğuna inanmıyorum!… Neden çekiniyoruz? Neyin hesabını veremiyoruz ki, böylesine ciddi mevzi kayıplarımıza rağmen pasif konumumuzu muhafaza etmeyi tercih ediyoruz?!
Şaşırmamak elde değil!… Adamlar, kendilerince uydurulduğuna dair ciddi kanaatlerin oluştuğu DAEŞ örgütüne terör damgası vurup piyasaya sürmüşler; sonra da bu terör örgütüyle mücadele edebilme adını kullanarak, Türkiye’yi uzun yıllardan beri meşgul eden PKK terör örgütünün Suriye kolu konumundaki PYD’yi meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Böyle bir ilişki biçimini kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değildir.
Bu mantığı kabul etmeye devam edersek eğer, Kuzey Irak’ı boşaltan PKK unsurlarının Kuzey Suriye’ye yerleşerek meşruiyet kazanmalarına ve hatta arkasından da NATO’nun stratejik müttefiki olmalarına seyirci kalmak zorunda kalabiliriz. Şimdi düşünelim!… Türkiye’nin büyük fedakârlıklar göstererek içerisinde bulunduğu Batı ittifakı, Türkiye’nin dostu mu düşmanı mı? Sorunun cevabını siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum.
Ancak şu kadarını da yeri gelmişken belirtmek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız gibi bir muhteşem liderin başta olduğu bir dönemde, Batılı ülkelerin gerçekle yüzleşmesine uygun adımlar atılamazsa eğer, bundan sonrasında Türkiye’nin iflah olacağına inanmam pek mümkün gözükmemektedir. Açıkçası, genelde İslam dünyası ve özelde ise Türkiye kamuoyu artık öylesine hassas dayanma noktasına ya da sınırına gelmiş ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın proaktif davranış sergileme ve bir kelimeyle (VAN MİNİT) dünya kamuoyunu ayağa kaldırma yeteneğinin tam da bu kritik virajda devreye girmesini bekliyorum.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları