Son Dakika
Çok kompleks ‘bir durum analizi’ üzerinden tuhaf ve ilginç bir Türkiye portresi ortaya koymak istiyorum… Bu analizi yapmak istememizin hedefinde ‘kitlesel yön belirleme’ stratejilerine kurban edilen masum bir halkın düşünmeye daveti bulunmaktadır…
Zira “toplumsal kutuplaştırmalarda” ölçü olarak halkın bilgi, bilinç ve duyarlılık düzeyi dikkate/ele alınmaktadır. Devletin çok yönlü ve farklı boyutlu gücündeki ‘sınanabilirlik düzeyi’ aşağı seviyelere indiği sürece, halkının oyuna dâhil edilmesi ya da halkın teste tabi tutulması daha kolay olmaktadır.
Bu duruma en iyi örnek ‘Osmanlı’nın külleri arasından çıkan’ Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye halkıdır. Zira daha devletin kurulma aşamasından itibaren ‘sinsi el’ ülkeyi karıştırma hamlelerini yapmaya başlamış, ‘Musul ve Kerkük topraklarımız’ bu tarz oyunlar ya da kutuplaştırmalar neticesinde elimizden çıkmıştır.
Daha sonraki doksan yıl boyunca Türkiye halkı; ‘sosyal, etnik, iktisadi, kültürel ve siyasi kutuplaştırmalar’ konusunda önemli ve çok sayıda acı tecrübelere maruz bırakılmıştır. Buna rağmen, halkımız; yüzlerce yıllık ‘emperyalizm ve sömürgecilik’ deneyimine, ‘kaleleri içten fethetme’ yeteneğine sahip olan küresel Batılı güç odaklarının profesyonelce tuzakları karşısında oyuna gelmekten, birbirlerinin kuyusunu kazma zaafiyetine teslim olmaktan kurtulamamaktadır.
Küresel derin yapılar tarafından ‘hücre yapılanması’ tarzında gerçekleştirilmekte olan örgütlü yapılar vasıtasıyla, ‘öz evlat, anne babasına düşman edilebiliyorsa’ eğer, klasik yöntemler kullanılarak ‘bu profesyonel şebekelerin kutuplaştırıcı yönlendirmeleri’ ile başarılı bir şekilde mücadele etmek mümkün değildir. Küresel gücün güdümündeki devletlerde inşa edilen ‘çete yapılanmaları’ ne kendi devletinin dostudur, ne de düşmanı… Ağababaları ne isterse ona göre davranırlar. Zira asıl görevleri; kendi devlet ve milletlerini ‘küresel gücün isteklerine uygun’ bir şekilde sevk ve idare etmektir. Tam da bu noktada, ‘ulusal sorumluluk bilinci’ devreye girdirilmelidir; ama nasıl?!…
Açıkçası ‘gelişmişlik eşiği’ aşılamadığı sürece, “ulusal sorumluluk bilinci” çoğu zaman hiçbir işe yaramamaktadır… Çünkü, ‘yanlış bilgilendirmeye dayalı bilinçlendirmeler’ devreye girdirileceğinden dolayı, insanlar ‘iyilik yapıyorum derken, aslında ihanetin mimarı’ konumuna itilmiş olduklarının farkına bile varamazlar. O nedenle, ‘gelişmişlik eşiğini aşabilmek’ için; sadece kendisine danışılan, sorgulayan, denetleyen, aşağıdan yukarıya doğru yeniliği tahrik eden bir halk inşa etmenin peşinde koşmakla yetinilmemeli; bu arada çağın diline, mantığına, koşullarına, araçlarına, imkânlarına, özelliklerine ve vasıflarına uygun bir değişimsel dönüşümün gerçekleştirilmesine çalışılmalıdır. Üstten dikte edilen kurallar, ilkeler, değerler, prensipler ve ideolojiler vasıtasıyla ne “söz konusu edilen halk” inşa edilebilir, ne de devlet yapısı ile türevleri değişimsel dönüşüme tabi tutulabilir… Belki sadece ifşaat ve yaygarayla yetinilebilir o kadar…
Bu bağlamda,ne yazık ki, daha henüz yeterince somut hiçbir netice alınmadan ‘profesyonel şebekeler’ sinsi hamlelerini yaparak Türkiye’yi kutuplaşma ortamına mahkum ettiler. Şimdi; bir tarafta iç hesaplaşma yolunu tutarak ‘Eski Türkiye’ modeline rıza gösterme, diğer tarafta ise kitleleri ayrım gözetmeden ikna etme yolunu tutarak ‘Yeni Türkiye’ modelini inşa etme tercihiyle karşı karşıya bulunuyoruz.
Bu noktada; “Yeni Türkiye Yapılanması’ sürecini terse çevirme peşinde koşan dış güçler ile iç uzantılarına karşı, her kesimin ‘sorumluluk bilinci’ ile hareket etmeleri gerekmektedir. Aksi halde dünya ve ahirette mes’uliyetten kurtulamayacaklardır… Gün; hesaplaşma günün değil, helalleşerek ‘birlik ve dirlik içerisinde’ istikbali inşa için kenetlenme günüdür… Peki, bu mümkün mü?!…
Açıkçası; ‘hafıza-ı beşer, nisyan ile maluldür” sözü boşuna söylenmemiştir… Bilişim çağının ‘yoğun propaganda ve dezenformasyon ortamında’ halkı doğru bilgilendirerek bilinç düzeyini en üst noktalara taşımak hiç de kolay değil varın durumun zorluk derecesini siz hesap edin…Bundan dolayıdır ki, Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunların bozulması ‘maalesef” bir türlü başarılamamaktadır. Zaten eğer “unutma” malullüğümüz olmasaydı, binlerce yıllık devlet geleneği olan Türkiye ve Türk halkının “kutuplaştırmalara kurban edilmesi” hiçbir şekilde kolay olmayacaktı…
Bu durumun bilincinde olan küresel güç odakları, her defasında ‘neredeyse aynı’ yol, yöntem ve taktikleri kullanarak Türkiye’yi rahatlıkla karıştırabilmekte ve ne yazık ki, Türkiye’nin “kendi ayakları üzerinde durmasını” önemli ölçüde engelleyebilmektedirler. Öyle ise, özellikle REFERANDUM seçimi sürecinde “mutlaka ve mutlaka” daha dikkatli ve bilinçli olmalıyız…Birbirimize katlanmalıyız EVET diyen tüm halkımızda bu ülkenin değeridir ve kıymetlidir HAYIRI tercih edenlerde aynı şekilde ülkemizin değeridir ve kıymetlidir.Etrafımıza baktığımızda bir aileden,akrabadan,komşularımızdan EVET diyende HAYIR diyende vardır öyleyse biribirimizi ikna ederek sevmesekte saygı göstererek biribirimizi üzecek ÜLKEMİZE derin yaralar açacak zararlar vermeden 16 nisan referandumunu geçirmemizi temenni eder sandıktan çıkacak olan MİLLİ İRADENİN kararına herkesin saygı göstermesini umut ederim.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
28 Aralık 2024 Köşe Yazıları
09 Aralık 2024 İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları