Son Dakika
Türkiye; sahip olduğu tarihi miras itibariyle olduğu gibi, coğrafi konumu itibariyle de ciddi anlamda riskli bir pozisyonda konumlanmış bulunuyor. Öylesine ağır bir miras ve böylesine stratejik bir jeopolitik konumla birlikte varlığını sürdürebilmenin belli ölçüde ağır maliyetleri vardır. Öyle ise, isteseniz de sizi rahat bırakmayacakları bilinciyle, geleceğe beklentilerin de ötesinde bir yoğunluk ve derinlikte hazırlık yapmak zorundasınız.
Geleceğe hazırlık yapmak!… Dillendirmesi çok tehlikeli, ürkütücü ve yorucu bir söylemdir “geleceğe hazırlık yapmak” ifadesi. Egemen güçler her şeyin hazırlığını en azından yarım asır önceden yaptıklarından, bu anlamda “hazırlık yapmak” sözü çok basit kalıyor… Fakat, bu noktada; binlerce yıllık devlet geleneği ve “derin devlet aklı” olgunluğuna sahip Türkiye ve İran gibi ülkeler söz konusu olunca, “uydu” olma heveslilerinin kumpasına düşülmediği sürece, geleceğe hazırlık fikrinin genlerde yerleşmiş olabileceği hususu önemli bir avantaj olarak kabul edilebilir.
Bu durumda; Türkiye’nin “avantaj” ya da “dezavantaj” olarak kullanabileceği bu birikimi öncelikli olarak nasıl bir şekilde kullanması gerektiği fikri öne çıkıyor… Hakikaten, egemen güçlerin birinci dünya savaşı koşullarında kalıplaştırmış oldukları dehşetengiz projelerinin birer birer devreye girdirilmeleri karşısında şaşkınlık yaşamadan isabetli hamle tercihlerinde bulunabilmek çok zor. O halde, geçici değil de, sürekliliği olan dinamik yapılı bir devlet politikası ile işe başlamaktan başka çare görünmemektedir.
Bu durumda belki de “Yeni Türkiye” söylemi işe yarayabilir… Bu bağlamda; yüzeysel söylem, değerlendirme ve iddialara dayalı “Yeni Türkiye” çıkışları yerine; küresel aktör gibi düşünüp, bölgesel aktör gibi davranmanın içe dönük köklü yapılanmaları gündeme getirilebilir. Bu anlamda hiç zaman kaybedilmeden söz konusu hazırlıklara hız verilmesi kaçınılmaz derecede bir zorunluluk haline gelmiştir. Ama nasıl?
Türkiye; hâlihazırda içerisine sürüklenmiş olduğu iç kavgalar, mahkûm edildiği bağımlı ekonomik yapılanmalar ve bilişim çağı koşullarına hazırlıksız yakalanmış olmalar nedeniyle iddialı olmaktan çok uzak bir ülke iken; dillendirmekte olduğumuz ölçekte bir köklü değişimsel dönüşüm ve yeniden yapılanma içerisine girebilir mi, epeyce şüphelerim var.
Açıkçası, Hükümet, “içerideki ayrılıkçı unsurları” da kullanarak çevremizi ateş çemberine çevirmiş bulunan egemen güçler karşısında epeyce zorlanacağa benzemektedir. O halde, çevremizi sarmış bulunan fitne ateşi karşısında “çok büyük zorluklarla yüzleşme” pahasına da olsa, iç hesaplaşmalara devam mı tamam mı noktasından da bir durum değerlendirmesi yapmakta çok büyük fayda olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten; Avrupa ve Orta doğu üzerinden tam bir kıskaç altına alınmış bulunan Türkiye’nin,Zira egemen güçler; İslâm dünyası üzerinde uygulamaya koymaya karar vermiş oldukları “Kent Devletleri” projesinin özelde Türkiye ayağında, genelde ise İslam coğrafyası alanında bu önemli üç unsur üzerinden hareket etmeye çalışmaktadırlar. Öyle ise, ne yapmalı ve nasıl yapmalı hususlarıyla ilgili olarak, devlet aklı çok ivedi bir şekilde devreye girdirilmelidir.
Bu bağlamda; azgın dalgalar” üzerinde gemisini batırmadan yürütebilme tecrübe, beceri, inanç, iddia ve kararlılığına sahip bir Cumhurbaşkanı ile Hakan Fidan gibi çok sayıda nitelikli aktörlerden müteşekkil bir kadroya sahip devlet bürokrasisinin gerçek anlamda sahiplenilerek fırsata çevrilmesi gerektiğine de kesin bir şekilde inanmaktayız. Zira bu sefer oynanmakta olan küresel oyun pek kolay bir şekilde bertaraf edilebileceğe benzemiyor.
Bu noktada sadece şu iki hususa kısaca değinerek durumun vahametine işaret etmekle yetinmek istiyorum: Birincisi; Avrupa’da, aleviler üzerinde yapılmakta olan çalışma neticesinde ortaya çıkarılması muhtemel “Alevi Dini” ve bunun Orta doğu coğrafyasındaki Alevi, Nusayri, Caferi, Şii kesimler üzerinde kullanılma şekli ile geleceğin muhtemel Şii-Sünni çatışmalarıyla ilgili çalışmalara karşı nasıl bir hazırlık içerisindeyiz? İkincisi; Orta doğu coğrafyasının yeniden şekillendirilmesi sürecinde Kürt nüfusu üzerinde oynanmak istenen oyunlara karşı nasıl bir hazırlık içerisindeyiz? Ateş bacayı sarmışken, iç hesaplaşmaları çöpe atmaktan başka daha isabetli bir fikri olan varsa buyursun! Bizden hatırlatması… Suriye örneği ortadayken; unutmayalım ki, son pişmanlık fayda vermez…
yoldas-yusuf@hotmail.com
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
28 Aralık 2024 Köşe Yazıları
09 Aralık 2024 İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları