logo

YEŞİL GÖZLÜ ADAMIN TORUNU KARA GÖZLÜ ŞAİR

Derya Deniz Dinç

Derya Deniz Dinç
ddinc@windowslive.com


Ankara’da Keçiören’de bir apartmanın giriş dairesinde bir kapının önündeyiz. Önümde genç kız ve orta yaşlı adam var. Ben gerideyim. Kapıyı açar açmaz çok yaşlı bir kadın bilmediğim bir dilde (sonradan kürtçe olduğunu öğrenmiştim)Zeynep kurban olurum sana diye çığlıklar atarak ağlamaya başladı. İki kişi kadının koluna girdi ama kadın bir türlü sakinleşmiyordu. Ben ise artık korkudan yaprak gibi titriyordum. Kapıdaki kalabalık sırası ile bana sarılıyor, öpüyor, ağlıyordu…Öyle şaşkındım ki, hiç bir şey hissetmez olmuştum. İçerde bir yere götürdüler beni… Odada 2 divan vardı karşılıklı…Kapının tam karşısında geniş bir pencere vardı. Pencerenin biraz önünde ayakta duran bir adam ellerini arkasında birleştirmiş öylece duruyordu. Ben sadece iteleyerek beni getirdikleri kapının önünde duruyordum. Kim dedi bilmiyorum ama o sahneyi benden daha fazla görmek isteyen kalabalıktan biri bana seslendi: -Deniz o senin baban!!!!!!!

Şoke olmuştum. Baba neydiki acaba?? Benim babam var mıydı?? Olmazdı… Olamazdı ve hatta olmamalıydı… Adam pencerenin tam önünde olduğu için yüzünü seçemiyordum. Bana gayet otoriter bir sesle seslendi: -Deniz gel kızım… Ayaklarım benim değildi sanki kımıldayamıyordum. Kaç saniye öylece kaldım bilmiyorum. Ama birileri benim kollarımdan tuttular ve adama doğru götürdüler. Adam elini uzattı öpmem için. Öpemedim. Dokunamadım bile…O ise ısrarla elini çekmedi. Yaşlı kadın ağlamaya devam ederken hafif azarlarcasına: -Deniz babanın elini öp, dedi. Öpmedim. Öpemedim mi, öpmek mi istemedim bugün hala bilmiyorum. Adam ise saçlarımdan öptü beni. Hiç kimse saçlarımdan öpmemişti o güne kadar. sonra divana oturdu ve beni kucağına aldı. -Nasılsın kızım?? dedi.

Aman tanrım… Bu soru için ben 14 yıl beklemiştim yada adam 14 yıl geç kalmıştı. 1 saat sonra ben arabada anneanneme gittim. Beni teslim ettiler!!!!  Anneannem tek şey sordu. -Kızım babanı gördün mü???  Ben ise cevabımı hayatım boyunca unutmayacağım… -Anneanne o benim babam olamaz. Gözleri yeşildi onun… Babamla hayatımda son kez 17 yaşında karşılaştım. Yoğun bakım ünitesinde Ankara Numune hastanesinde, ölmeden az evvel.. Eğer denildiği gibi ise ve ölürken hayatımız film şeridi gibi gözümüzün önünden geçerse sanırım bu sahne benim hiç gözümün önünden gitmeyecek. Ama dedim ya O’nun gözleri yeşildi…(?) Bu gece hiç yaşamak istemediğim bir şey yaşadım.

17 yaşındaki kara gözlü oğlum sosyal paylaşım sitesinde kendi yazdığı ‘babalar günü’ şiirini paylaşmış. Okudum… Okudum ve dondum kaldım. ‘Babalar günü kutlu olsun .  Diyebileceğim kimse yok . Lakin sıkma canını , karnım tok . Üzgün değilim elbette . Sadece biraz farklı , nasıl desem . O bende saklı . ‘ Benim biricik, benim can oğlum. Ömrümün son günü bebeğim. Bir annenin; hayatı boyunca babasını hiç görmemiş oğlunun yazdığı bu şiir karşısında ne hissetmesi beklenebilir ki? Parçalanmış ailelerdeki en önemli handikap budur. Paket gibidir çocuklar. Kimi zaman bir yerde kimi zamanda diğer yerde olurlar. Onlar’a fikirleri duyguları hiç sorulmaz. İçlerinde kopan fırtınalardan kimseler haberdar değildir. Herkes kendi egosunu tatmin etmenin çabasındadır. Evlatlarını özlemişlerdir ya da ne kadar iyi anne ve baba olduklarını vicdanlarına, çevrelerine kanıtlama telaşı içindedirler.

  Kendi adıma senden çok özür dilerim yavrum. Bugün herkes babalar günü kutlayacak babası ile günü geçirecekken sen yine benimle beraber olacaksın. Ama unutmamalısın. Yaşam hatalarımızın toplamıdır. Hatalarımızdan tecrübeler kazanırız. Acı çekmek ise güçlü kılar bizi ve özgürleştirir. Çünkü acı çekmek özgürlüktür. Annende hayatı boyunca babalar gününü hiç kutlamadı. Yazgıyı sana çeyiz etmek en son dileğim iken eğer bu böyle olduysa bil ki sen çok özelsin. Çünkü ancak seçilmiş kişiler imtihan edilirler.

Kara gözlü şairim; eğer kabul edersen bugün seninle sahile inelim. El ele dolaşalım. Ve tam o esnada ben sana kocaman sarılayım, cennet kokunu içime çeke çeke, herkeslerden ve senin evlatlarından belki 20 sene evvel haykırarak denize doğru sesleneyim. BABALAR GÜNÜN KUTLU OLSUN OĞLUM…

Aşk ile eyvallah

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...
  • NE OLDU BİZE

    05 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Çok önem verdiğim bir deyimi, bilginize sunarak, düşüncelerimi dile getirmek istiyorum. “Geçmiş geleceğe yön verir.”  Evet, yön vermeli de. Peki, Bu nasıl olacak. Kendiliğinden veya birisinin işaretiyle değil tabi. Geçmişimizi iyi araştırmakla, inanarak incelemekle ve geçmişe saygı duyup, örnek almakla, geçmişin geleceğe yön vereceğine inanıyorum. Bizler; geçmişimizden övgü ile söz ederken, sosyal-siyasi-ticari konularda, geçmişimizden iftihar ettiğimizi, her vesile ile dile getirmişizdir. Bu kadar övgü ve iftiharla yadetmemize rağm...
  • MEYVE AĞACI

    12 Eylül 2024 Köşe Yazıları

    Herhangi bir sohbet esnasında veya görüşmelerde, mecazi ve ya gerçek anlamda ifade edilen, meyve veren ağaç taşlanır sözleri; bize, bazı olmaması gereken tutumları hatırlatır. Bu ifadeler, olumsuzluk örnekleri olduğu gibi, hazımsızlığın da bir işareti gibidir. Meyve veren ağaç niye taşlanır, taşlanmasa olmaz mı. O, meyve ağacının meyve verecek çiçeği niye koparılır, koparılmasa olmaz mı. O ağacın dalı niye kırılır. O, meyve veren ağaca, zarar vermek yerine, ihtiyacı olan su ve toprakla beslense, bakımı yapılarak; meyvesinden, ağ...
  • ADAM OLMAK

    22 Ağustos 2024 Köşe Yazıları

    Hani bir deyim vardır ya. Adam ol adam.  Evet, adam olmak gerekir.  Hem de, adam gibi adam.             Adamlık, para ile satın alınmıyor. Pazarı yok. Fiyat belirlenemiyor. Satın alacak maddi güç de yok. Bazen, kişilikler ve şerefler satılmış olsa da. Her insan; doğduğunda, adam gibi doğar. Nerede doğacağını bilemez,Nerede doğacağına karar verecek durumda hiç değil. Seçeneği de yok zaten. Doğuda mı, batıda mı, kuzeyde mi, güneyde mi, Java Adası’nda mı. Seçenek yok. Zenci ...