logo

PAPATYALARIN ŞİFRESİ

Derya Deniz Dinç

Derya Deniz Dinç
ddinc@windowslive.com


Kocaman bir çiçek bahçesi varmış ve bu bahçede bir papatya. Çiçek bahçesine bakan yaşlı bahçıvan özenle, her gün tüm çiçekleri koklar, sever, ilgilenirmiş. Her çiçek bahçıvan için çok kıymetli imiş. Ancak papatya bu yaşlı bahçıvana âşık olmuş.

  Önceleri kendi içinde yaşadığı aşkı, gittikçe büyümeye başlamış. Artık her sabah yaşlı bahçıvanının gelmesini bekler olmuş papatya. Bu aşk; papatyayı o kadar güzelleştirmiş ki, papatyanın gövdesi yapraklarını taşıyamaz olmuş. Bahçede ki tüm laleleri, sümbülleri, menekşeleri, gülleri, karanfilleri, begonyaları kıskanmaya başlamış. Yaşlı bahçıvan onlarla ilgilenirken içten içe ağlarmış kıskançlığından. Bir gün papatyanın yaprakları o kadar büyümüş ve gelişmiş ki; artık kafasını kaldırıp bahçıvanın yüzünü göremez olmuş. Ne gam… Aşığının ayaklarını görmek ve sesini duymak ona yetiyormuş. Yaşlı bahçıvan papatyanın yere doğru eğildiğini fark etmiş ve hemen kürekle toprağı kazarak bir çubuk dikmiş. Papatyayı bu çubuğa bağlayarak kırılmasını önlemiş.

  Papatyanın yaşlı bahçıvanına olan aşkı daha bir büyümüş. O’nun ne kadar iyi kalpli ve sevdiklerine karşı ne kadar anlayışlı, ne kadar merhametli olduğunu bir kez daha görmüş. Bir sabah yaşlı bahçıvan gelmemiş bahçeye. Papatya günlerce beklemiş, ama gelen yokmuş. Aradan geçen süre içinde bir ayak sesi ile irkilmiş. Çok genç, yakışıklı, bakmalara kıyılmayan bir bahçıvan bahçede dolaşıyormuş. Elinde bir makas ile papatyaya doğru yanaşmış: -Ne güzel açmışsın sen öyle papatyacık. Ama gövden seni taşımıyor artık; demiş. Bir hamlede papatyanın başını gövdesinden ayırmış. İşte o anda anlamış papatya neden o yaşlı bahçıvana âşık olduğunu. Çünkü yaşlı bahçıvan seviyor ve sevdiğine emek veriyormuş.

 Zavallı papatya son yaprağı kuruyorken artık anlamış ki; Gerçek sevgi, söylemeden, yaşamadan ve asla kavuşmadan var olabiliyormuş… Var olan her şeyi çok seviyorum ben. Çiçekleri de… Ancak papatyalara hayranımdır hep. Bazen araba kullanırken eğer bir papatya tarlasından geçiyor isem mutlaka dururum ve papatyalarla konuşurum. Papatyaları severim, sohbet ederim, dertleşirim… Ama hiç birisini koparmam. Ait oldukları yerden ayırmaya kıyamam. Çaresizliklerimizde aradığımız çare midir? Yoksa sığınacak liman, tutunacak dal mıdır? Kavramların kargaşası dedikleri şey en çok duygularda yaşanıyor.

  Örneğin; psikiyatristlerin terapilerde yaptıkları en önemli destek; kişinin o an yaşadığı duygunun adını koyabilmek ve bunu kişiye söylemektir. Zira insan; yalnızca bilinmezden ürker ve panikler. Bildiği sürece nasıl baş edeceğini de öğrenecektir. Eşini kanserden 39 yaşında kaybeden bir yakın arkadaşım sabaha karşı 04:00 gibi beni aradı: -Deniz, artık yaşamak için hiçbir nedenim kalmadı. Oğlumu gözüm arkada kalmadan emanet edebileceğim tek insan sensin. Biliyorum ki oğluma benim yokluğumu hissettirmeyeceksin. Şimdi hoşça kal ve oğluma onu çok sevdiğimi söyle, dedi. -Kararın bu ise yapılacak bir şey yok. Ancak bilmeni istediğim tek bir şey var. Şu an hissettiğin, yaşadığın, içini kavuran şeyin adı ACI… Sen âşık olduğun adamı, çocuğunun babasını ama hepsinden önemlisi hayat arkadaşını kaybettin.

  Acı çekmenden daha doğal ne olabilir ki? Acı çekişini anlıyorum fakat paniklemeni anlamıyorum. Şimdi bir kahve suyu koy, az sonra senin yanında olacağım, bölüşelim de azalsın acın; dedim. Çok sonraları bu olayı birkaç kez anlattı arkadaşım başkalarına. Her seferinde şunu derdi: -Deniz eğer o an acı çektiğimi bana hatırlatmasaydı yaşadığım şeyin farkına varamayacaktım. Ve bu bilinmezlik beni yaşamdan kopartacaktı. Bazen bilerek ya da bilmeyerek hayatı ıskaladığımız çok oluyor. Ancak hep diyorum ve demeye devam edeceğim: Bu hayatın provası yok, tekrarı yok. Tek perdelik bir oyun bu. Sahneye koyacağınız bu oyun ile ya yıldız olarak perdeyi kapatacaksınız ya da hiç kimse varlığınız ile yokluğunuz arasındaki farkı hissetmeden sahneden ineceksiniz. Senaryo hazır olabilir ancak doğaçlamalar ile oyunculuğunuzu ve sahnedeki performansı ölümsüzleştirebilirsiniz. Karar sizin…

   Bu satırların yazarı hayatı boyunca bir buket papatya almadı. Ne özel birinden, ne de başkasından… Lakin eğer bir gün gelin olursam papatyalarla olmak istiyorum, ölürsem papatyalarla uğurlanmak istiyorum ve en güzeli de bir gün aşkı yaşarsam, aşkımın bana papatyalarla merhaba demesini arzu ediyorum. Çaresizliklerimdeki çaredir papatyalar. Sığındığım en şık marinadır; sürükleneceğim tüm fırtınalardan beni koruyacak… Üstat Gülhan Çeliktaş bir şiirinde diyor ki; Ellerin ellerime baktığında biter papatya rengi yalnızlığım… Gözlerin gözlerimi tuttuğunda biter papatya rengi yalnızlığım… Dudaklarım dudaklarında kaybolduğunda biter papatya rengi yalnızlığım… Yüreğim yüreğinde attığında biter papatya rengi yalnızlığım… Beni yalnız bırakma yalnızlığımın kollarına atma beni sar sarmala, içine sakla… Beni seversen eğer arkasını dönüp de gider papatya rengi yalnızlığım Papatyaların şifresini çözmek yaşamın şifresini de çözmektir bana göre… Papatya rengi yalnızlıkların değil papatya kokusu mutlulukların yaşanıldığı ömürler diliyorum.

Aşk ile eyvallah…

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...