logo

SURİYE MESELESİ MEMLEKET MESELESİ

Mustafa Aygün

Mustafa Aygün
mustafaaygun3458@hotmail.com


Suriye’yi parçalama planın parçası olarak, taşeron örgütler yolu ile başlatılan iç savaşta, kuşkusuz en büyük zararı her zaman ki gibi siviller gördü. Doğup büyüdükleri toprakları terketmek zorunda kaldılar. Sığındıkları ülkelerdeki durumları ise belirsizlik girdabında.

Bünyeye mahiyeti belli olmayan, yabancı bir unsurun girmesine karşı korku, nefret, acıma vb. duygu ve düşüncelerin oluşması beklenen bir durumdur.Bunun sonucu olarak Suriyeli mülteciler konusunda, halk nezdinde büyük bir kafa karışıklığı hâkim ve gün geçtikçe Suriyeli mülteciler ile ilgili düşünceler olumsuza doğru ivmelenmekte. İnsani gerekçeler ile hükümetin mülteci politikasını destekleyenler bile ufak ufak şikayetlerini sesli olarak dillendirmeye başladılar. Sorunları daha oluşmadan görmek ve çözüm üretmek büyük devlet olmanın gereğidir. Eğitim, sağlık, istihdam gibi alanlarda kendi sorunlarını çözememiş bir ülkenin sığınmacı ve göçmenlerin de eklenmesi ile bu alanlardaki sorunlarının katmerleştireceği açık. Toplumsal reaksiyonun kötüleşmemesi adına, Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye’nin stratejisinin ne olduğunu ve mültecilerle ilgili sorunların nasıl çözüleceği uygun yöntemlerle halka açıklanmalıdır. Susmak, görmezden gelmek büyük sorunlar için uygun bir yöntem değildir.

Halkın göçmenler konusunda cepheleştiği de gözden kaçırılmaması gereken bir nokta. Sığınmacılar konusunda başından beri oldukça katı olan bir kısım halk, göçmenlere merhamet gösterilmemesini, bu insanların ülkeleri için savaşmaları gerekirken kaçtıklarını, Türkiye’nin kaynaklarını sömürdüklerini, ülke vatandaşlarının yaralandığı eğitim, sağlık gibi temel insani haklardan hiçbir bedel ödemeden eşit olarak yararlandırıldıklarını, Türkiye’nin fakirleri dururken kamu yardımlarının bu insanlara akıtılmasının doğru olmayacağını, Suriyelilerinbirçok organize suç örgütü kurduklarını, cinayet, hırsızlık, gasp, taciz suçlarının müsebbibi olduklarını, açtıkları işyerleri için devlete vergi vermediklerini, işsizliği arttırdıklarını, ileride ciddi ekonomik, sosyal ve güvenlik sorunlara kaynaklık edeceklerini, bu yüzden biran önce sınır dışı edilmeleri gerektiğini ileri sürmektedirler.Aksi görüşü savunanlar ise bu insanların parçası olmadıkları bir savaşın mağduru olduklarını, yerlerini, yurtlarını, paralarını kaybettiklerini, bu insanlara sahip çıkmanın ve yardım etmenin insanlık vazifesi olduğunu, muhacirlere kol kanat germenin İslam dinin emri olduğunu, Türkiye’nin sonuna kadar bu insanlara sahip çıkması gerektiğini belirtmektedirler.

Konuyu uzatmadan meselenin bence daha önemli olan ve fazla dillendirilmeyen bir boyutuna dikkatinizi çekmek istiyorum.

İsrail ve Siyonistlerin kirli işgal planları incelendiğinde görülecektir ki; bir bölgeyi işgal etmek istediklerinde ilk yaptıkları işin,hedefteki ülkedekarşıt grupları birbirlerine karşı kışkırtmak, kargaşayı körükleyip çatışma çıkartmak ve mümkünse  savaşa sürüklemektir. Sonrasında ise insanları huzursuz ederek göç ettirmek, o bölgeyi insansızlaştırmak ve akabinde ele geçirip sahiplenmek şeklindedir. Filistin’i nasıl ele geçirdikleri bunun en açık örneğidir.

Nüfus bir toprağın kimliğidir. Kimliğini kaybeden toprak sahipsiz demektir.Nüfus ve toprak arasındaki ilişkiyi kavrayamamış ülkeler bunun bedelini ağır öder. Bu noktada “Sahipsiz kalan vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.” diyen şairinsözüne kulak vermek gerekir. Şu an için insandan arındırılmış Suriye toprakları sahipsizdir ve yeni sahiplerini beklemektedir. Bu durum müstakbel işgalcisinin ekmeğine yağ sürmektedir. Türkiye, Suriyeli mültecileri ülkelerine döndürmeye ikna edecek politikalar belirlemezse ve bu doğrultuda çalışmazsaSuriye toprakların adım adım kimin eline geçeceği malum.

Batılıların, Suriyeli mültecilerin Türkiye de kalması ve uyum sağlaması için, Türkiye’de kurulmuş vakıflara cömert yardımlarda bulunması tezimizin doğruluğuna bir kanıttır. Bu yardımların sadece kendi ülkelerine, Suriyelilerin kaçak yollarla girmesini önleme amaçlı olduğunu düşünmek saflık olacaktır.

Bundan sonra oluşturulacak politikalar, yukarıda belirttiğimiz gerçeği göz önüne alınarak geliştirilmelidir. Zira Türkiye’nin güvenliği Suriye’den geçmektedir. Suriye yaşanabilir hale gelmesini beklemeden ülkemizdeki Suriyelilerin dönüş stratejisi belirlenmelidir

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...