Son Dakika
Kağıthane’de Takla Atan Araçta Sürücü Yaralandı
Kağıthane’de Trafik Kazası: 6 Araç Hasar Gördü
Kağıthane’de 22 motosiklet alev alev yanarak küle döndü
Kağıthane’de Okul Servisi Kazası: Yaralılar Var
KAĞITHANE’NİN YENİ EMNİYET MÜDÜRÜLÜĞÜNE KIVANÇ TAŞÇI GETİRİLDİ
Kağıthane’de kuyumcuda 350 bin liralık altın kolyeyi çalan şüpheli yakalandı
Bayram öncesi yazmaya başladığımız, İstanbul ve deyimlerimize, kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu süre içinde ülkemizde ve dünyada yaşanan orman yangınları oldukça can sıkıcıydı, umarız tekrarlarını yaşamayalım. Yüzümüzü güldüren ise olimpiyatlardaki aldığımız harika sonuçlar oldu. Bu başarıların katlanarak devam etmesi de en büyük temennimiz.
Derdini Marko Paşa’ya Anlat
Cerrah olarak büyük şöhret kazanan ve imparatorluk tarihinde mirliva rütbesi alan ilk doktor olan Marko Paşa, Sultan Abdülaziz’in hekimbaşısı ve devrin Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane nazırıdır. Bulunduğu yüksek mevkiye ve ağır görevlerine rağmen kendisine gelen herkesi, hatta çözemeyeceği sorunları dahi sabırla dinlemesi sebebiyle “derdini Marko Paşa’ya anlat” deyiminin doğmasına neden olmuştur.
Dolap Çevirmek
Gizli işler yapan, başka bir deyimle ifade edersek saman altından su yürüten kişiler hakkında kullanılan bir deyimdir. Deyimin aslı eski İstanbul konaklarının vazgeçilmez bir unsuru olan “dolap”tan gelmektedir. Konakta harem ile selamlık arasında bulunan ve her iki kesim arasında irtibatı sağlayan araca “dolap” denilmektedir. Ağaçtan yapılmış silindirik, alt ve üst taraflarından bir mil ile tutturularak çevrilen bu dolaplar vasıtasıyla bir taraftan öbür tarafa başta yemek kapları olmak üzere eşya gönderilirdi. Bu dolapları harem tarafında cariyeler, selamlık tarafında ise hizmetçiler kullanırdı. Birbirlerine alaka gösteren ve ev sahiplerinin bundan haberdar olmasını istemeyen konak görevlileri, bu dolap vasıtasıyla haberleşirler, birbirlerine hediye gönderirlerdi. Konaklarda dolabın bu gibi işlerde de kullanılmasından dolayı, günlük dilde gizli işler yapmak anlamında “dolap çevirmek” deyimi kullanılır olmuştur.
Eşref Saati
Eski İstanbul’da sefer, savaş, düğün, seyahat gibi önemli bir işe girişmeden önce mutlaka eşref, yani uğurlu bir vakit gözetilirdi. Saray halkından sokaktaki insana kadar herkes buna inanırdı. Gerçi bu inanış sadece İstanbul’a ve Osmanlı’ya has değildir. Doğu’da ve Batı’da kadim kültürler tarafından uygulanmıştır. Kişi önemli bir işe girişmeden önce dönemin astronomu sayılan bir müneccime başvurur, müneccim de yıldızların hareketlerinden ve gezegenlerin gökyüzündeki durumlarından bir mana çıkararak eşref saat tayin ederdi. Günlük dilde bu deyim sinirli bir mizaca sahip olan sağı solu belli olmayan bir kişiden bir şey isteneceği zaman “Şu an sırası değil, eşref saatini beklemek lazım” şeklinde de kullanılmaktadır.
Marmara Çırası Gibi Tutuşmak
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan “Marmara çırası gibi tutuşmak” deyimi, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan ve reçinesi bol olduğu için kolaylıkla yanan çıralardan doğmuştur.
Üsküdar’da Sabah Oldu
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi, vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşiktaş’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
09.08.2021
Sağlıcakla…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
28 Aralık 2024 Köşe Yazıları
09 Aralık 2024 İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları