Son Dakika
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Kağıthane’de minibüs park halindeki araca çarptı, 6 yaralı var
Kağıthane’de Elektrikli Araç Kazası
SEYRANTEPE’DE DEHŞET: 2 ÖLÜ, 4 YARALI
Bazı klişe sözler vardır ve benim hiç hoşuma gitmez. Örneğin denir ki: ’Uzaklıklar ve özlem küçük aşkları öldürürken büyük aşkları güçlendirir.’… Ne alakası var diye düşünmeden edemem. Aşkı besleyen kriterler vardır. Dokunmak gibi, paylaşmak gibi, hissetmek gibi… Bunları yaşamadan, aşkı nasıl besleyeceksiniz de aşk ayakta kalacak? Aşk özlemektir. Öyle çok özlemektir ki özlemekten öfkelenebilmektir. Âşık için maşuku yanında iken bile hicran vardır. Hep bir sonraki adımda kaybetme korkusu yakar içerisini. Bir yanılsamadır aşk, kabulleniyorum. Ancak reddedemeyeceğimiz başka bir gerçekte, aşkın geçici delilik halidir. Belki de bu sebeple ‘aşkın gözü kördür’ denir. Devam eden aşktaki özlem ile ayrılık ile sonuçlanmış bir aşkın yaşayacağı özlem depremi birbirinden farklı tezahür edecektir. Henüz karşılıklı yaşanan bir beraberlik ve aşk söz konusu ise âşık özlediğinde; ya maşukuna ulaşmanın yollarını bulacak ya da en kötü ihtimalle maşukundan çıkaracaktır özleminin hırsını… Aşkın iki kişi ile yaşanmasının en güzel örneklerinden birisidir bu. Zor olan ayrılıkla sonuçlanıp henüz bitememiş bir aşkta yaşanan özlemdir. Bu özlem öyle zor, öyle acımasız, öyle yakıcıdır ki, çekene tekâmülü öğretir. Keşkelerin en çok yaşandığı ve var olduğu yerdir özlemler. Hep keşke olsa, keşke görsem, keşke dokunsam, keşke, keşke keşke deriz.Çaresizlik özlemenin en son sınırıdır. Aşkın dilsiz yanıdır. Asıl gerçek şudur ki, özlenen yanındayken dahi özlediğine doyamazken; yanında ya da artık hayatında yokken katlanmayla baş edebilmektir. Severken gözlerimizle değil yüreğimizle görmeyi öğreniyoruz. Leyla’nın Mecnun’a eşsiz gelmesi de bundan değil midir? Her hatası, her kusuru, her yanlışı görünmez oluyor âşık olunca. Çünkü aşk koşulsuz kabulleniştir. Aşkın güzel yanları yok mudur? Maziyle barıştırır sizi mesela… Mesela herkesi her şeyi sevmeye, affetmeye başlarsınız. Kendinize bile dar gelirken, herkesi kucaklayan kocaman bir dünyanız oluverir. Kötü gelmez size en sevmediğiniz yemek bile. Aşk sizi güzelleştirir ve kolay eder tüm zorları. Bu sebeple değil midir; kralların tahtından feragat etmesi, Ferhat’ın dağları delmesi… Ama özlemek? İşte o başlı başına bir kahır olur âşık için. Bazen sesini duymakta yetmez, yüzünü görmekte. Hep bir adım ötesini istersiniz… Hep bir fazlasını… İroninin ya da empatinin hiçbir şekilde yer almadığı bir süreçtir aşığını özlemek. Bildiğin ve inandığın her şeyi unutursun özlerken… Sabrın sınırlarının en ciddi manada zorlandığı noktadır özlemek… Sol yanınızdaki sızı sızlar da siz bir şarkının notalarında kendinizi avutmanın yollarını ararsınız. ‘Rüzgâr söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı’… İçiniz buruklaşır, gözlerinizdeki yaşı kimseler görmesin telaşına düşersiniz… Eğer içinizde ona kavuşmanın en küçük ümidi bile varsa bu yaşama sebebinizdir artık… Peki ya bu ümit yoksa? Peki ayrıldınızsa???????? Önce arabaya atlarsınız. İçinizde bir safra var da onu atmaya sabırsızlanıyormuş gibi son sürat yola revan olursunuz. Kendinizi birden bire ya bir dağın başında, ya bir denizin kenarın da ya da en ıssız ve ücra yeriniz neresi olacaksa orada bulursunuz. Çünkü safrayı atma zamanıdır. Arabanızdan inersiniz. Sesinizin yettiği avazınızın çıktığı kadar haykırarak bağırarak ağlamaya başlarsınız. Ağlarken hep şu cümle vardır dilinizde: -Çok özledim Allah kahretsin, dayanamıyorum………… Zamanın geçiş boyutundan sıyrılmış bir haldesinizdir artık. Sadece siz ve siz varsınızdır. Birden çok yorulduğunuzu hissedersiniz. Yorgunluğunuz fiziki değildir asla. Siz özlemekten yorulmuşsunuzdur. Öyle derin bir nefes alma ihtiyacınız olur ki göğsünüzde ki taş izin vermez huzura kavuşmanıza. Dönüş yolundasınızdır.
Hala bir gözünüz telefonda arar mı, arayacak mı diye beklerken, siz aranmayacağınızdan emin olarak yolunuza devam edersiniz. Bu kez daha ağır daha yavaş daha sakin gidiyorsunuzdur yolda. Ne bekleyeniniz, ne beklediğiniz ne de yetişecek yeriniz vardır. Safra atılmıştır. Ne kadar sonra yeniden oluşacağını siz de bilmiyorsunuzdur. Gidiyorsunuzdur sadece… Öldürmeyen acı güçlendirir; diyor Friedrich Nietzsche… O halde acılarımızla güçlenerek katlanacağız ve çoğalacağız. Hiç kimse bizden daha önemli değil. Çünkü biz yok isek bize ait olanlarda yok demektir. Var eden biziz; bize ait olanları. Sabretmeyi öğreniyorum ve katlanmayı. Ancak dünya başıma yıkılmıyor artık. Çok bilindik bir söz takılıyor dilime; ’unutmak insanın elinden gelmez; başına gelirmiş. Giden gitti. Biliyorum. Kabul ediyorum… HOŞÇAKALSIN Hayata yeniden ve dört elle sarılmanın tek sırrı vardır. Kendimizi sevmek ve kendimize inanmak… Çünkü kendimizi seversek sevebilmeyi başarıyoruz, kendimize inanırsak bize inanmalarını sağlıyoruz. Yaşamı en güzel hali ile yaşamak sadece hakkımız değil aynı zamanda görevimizdir. Zira provası, tekrarı olmayan bir değerdir yaşamak. Artık Araf’ta değilim. Kendi cennetime doğru gitmek için yola çıkıyorum. Yenileri, yenilikleri, heyecanları, hayata dair ne varsa sayamadığımız her şeyi heybeme alarak… Hatalarımız bizi var eden ve tecrübeli kılan yanımız… Ben hatalarımı da göğüslemeye hazırım. Bana katılmak için geç değil. Bir kez daha denemek içinde değil… Ne dersiniz?
Aşk ile eyvallah…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları