Son Dakika
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Kağıthane’de minibüs park halindeki araca çarptı, 6 yaralı var
Kağıthane’de Elektrikli Araç Kazası
SEYRANTEPE’DE DEHŞET: 2 ÖLÜ, 4 YARALI
Bir kadın… Her bayram arifesinde sanki bir yığın insan gelecekmiş gibi çikolatalar, şekerler alıyor. Tüm gün baklava ya da kadayıf pişiriyor elleri ile. Akşamdan yaprak sarması yapıyor ve hamur yoğuruyor. Çorbayı hiç ihmal etmiyor Çünkü anneannesi her bayram sabahı ailenin erkekleri namaza gitmeden evvel çorba ile uğurlardı. O da anneannesinden gördüğünü yapıyor ve çorbasız bayram sabahını selamlamıyor. Çocuğu alınan kilolarca çikolata ve şekeri yemek istediğinde azarlıyor: -Olmaz evladım, yarın bayram. Bayram günü yersin, diyor. Elinden sıkıca tuttuğu yavrusu ile yüksek topuklu terlikleri ayağında bir huzurevinin kapısında beliriyor. Her bayram yaptığı gibi yalnızlığını, kimsesizliğini, çaresizliğini örtmek istercesine huzurevinde yaşayan yaşlıların yanında alıyor soluğu… Çünkü ne gidecek bir ailesi, ne öpecek bir eli, ne selam verecek bir yakını kalmamış dünyada. Çocuğu el öpmeyi öğrensin istiyor. Yaşlı teyzeler ve amcalarla kırk yıllık dost gibi bayramlaşılıyor. Eller öpülüyor, hayır dualar alınıyor. Saatler geçtikçe eve gitme vakti de yaklaşıyor. Eve varıldığında şekerler ve tatlılar yenmeye başlanıyor. Sadece çocuğu ve yüksek topuklu terliklerini ayağından çıkarmayan annesi… Zira ne gelecek misafirleri ne de gidecek bir kapıları yok. Kalabalık aileler de olmayı düşlüyor. Yine de kadın vazgeçmiyor bayramın coşkusundan. Maziye duyduğu hasret, oğluna duyduğu sorumlulukla birleşiyor ve ölene kadar bayramları kutlayacağını biliyor. Bayramlar artık tatil kaçışları haline geldi. İnternetten, cep telefonu mesajlarından, sosyal paylaşım sitelerinden kutlanan, çok yakın! eş dostunda telefon ile arandığı günler oldu bayramlar… Bu ne büyük bir yanlıştır. Halklar kültürleri ile devamlılıklarını sağlayabilirler ancak. Bayramlar bu toplumun en büyük kültürüdür. Şekerler alınmalı, tatlılar yapılmalı, aile büyükleri başta olmak üzere eş-dost ziyaret edilmeli, gelenler ağırlanmalıdır. –Meli, -malı ekleri ile bir yığın cümle daha kurulabilir bayramlar üzerine. Fakat büyük bir çoğunluk bunlara uymayacak. Kimi param yok diyecek, kimi zamanım yok diyecek, kimi kimseyi çekemem diyecek. Kendimizi kandıracağız. Kendimizi kimsesizliğe mahkûm edeceğiz. Bayramı olmayanın seyranı da olamayacak çünkü. Yeni yetişen gençler, bizler kadar şanslı değiller, hiçbir manada… Örneğin şimdiki çocuklar benim yaşıtlarımın yaşadığı gibi sabahın ilk ışıkları ile aile büyüklerinin camilere bayram namazlarına gitmelerini göremiyorlar. Arife geceleri sabaha kadar yeni alınmış bayramlık kıyafetleri ile uyumanın ne demek olduğunu da bilmiyorlar. Çünkü bizim zamanımızda tüketim toplumu henüz oluşturulmamıştı ve neredeyse bayramdan bayrama yeni kıyafet sahibi olurdu herkes. Tüm çocuklar bayram harçlıkları ile dünyanın en mutlu anlarını yaşarlardı. Mendillerin içine sarılmış hediyeler verirdi anneannelerimiz. El öptükçe büyürdük… Tüm bu güzellikleri alma hakkımız yok çocuklarımızın elinden. Bayramların kaçış olmadığına inanmamız gerekiyor. Kırgınlıkları bayramı bahane ederek, gururu yerle bir edip gidermemiz gerekiyor. Belki yarın olmayacağını bilerek bugünü sevdiklerimize ayırmamız gerekiyor. Tek damla gözyaşının akmaması için her türlü fedakârlığı herkes adına yapmamız gerekiyor. Türkülerle, şarkılarla, oyun havaları ile coşmamız gerekiyor. Bizi büyüten ya da dünyaya gelmemize vesile olan ya da hayatımızda bir şekilde var olan herkesi her şeyi kucaklamamız gerekiyor. Kimsesizlerin kimsesi, yalnızların kalabalığı, çocukların gülücüğü, sevdiklerimizin yaslanacağı omuz olmamız gerekiyor. O halde birkaç saat kala; olması gereken ve yapılması gereken ne varsa yaparak bayramı bayram gibi yaşamalıyız. Bana gelince; benim bayramım sensin ve sen kalacaksın. Çünkü ben kırmızı pabuçların verebileceğinden çok daha büyük mutluluğu sadece seninle yaşadım. Uçan balonum, pamuk şekerim, kâğıt helvam ve simidim sensin benim. Hiç yaşayamadığım çocukluğum, olmayan babam, hiçbir bayramda öpemediğim elsin. Sen barış kadar güzel, özgürlük kadar vazgeçilmezsin. Mevsimlerin tümünü birlikte yaşadığım biricik oğlum Berol’umsun… Bu satırların yazarı var olan tüm canlara, yaratılan herkese bayram coşkusu içinde bir yaşam diliyor. Aşk ile eyvallah…
Derya Deniz DİNÇ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları