logo

BAYRAMIM SENSİN…

Derya Deniz Dinç

Derya Deniz Dinç
ddinc@windowslive.com


Bir kadın… Her bayram arifesinde sanki bir yığın insan gelecekmiş gibi çikolatalar, şekerler alıyor. Tüm gün baklava ya da kadayıf pişiriyor elleri ile. Akşamdan yaprak sarması yapıyor ve hamur yoğuruyor. Çorbayı hiç ihmal etmiyor Çünkü anneannesi her bayram sabahı ailenin erkekleri namaza gitmeden evvel çorba ile uğurlardı. O da anneannesinden gördüğünü yapıyor ve çorbasız bayram sabahını selamlamıyor. Çocuğu alınan kilolarca çikolata ve şekeri yemek istediğinde azarlıyor: -Olmaz evladım, yarın bayram. Bayram günü yersin, diyor. Elinden sıkıca tuttuğu yavrusu ile yüksek topuklu terlikleri ayağında bir huzurevinin kapısında beliriyor. Her bayram yaptığı gibi yalnızlığını, kimsesizliğini, çaresizliğini örtmek istercesine huzurevinde yaşayan yaşlıların yanında alıyor soluğu… Çünkü ne gidecek bir ailesi, ne öpecek bir eli, ne selam verecek bir yakını kalmamış dünyada. Çocuğu el öpmeyi öğrensin istiyor. Yaşlı teyzeler ve amcalarla kırk yıllık dost gibi bayramlaşılıyor. Eller öpülüyor, hayır dualar alınıyor. Saatler geçtikçe eve gitme vakti de yaklaşıyor. Eve varıldığında şekerler ve tatlılar yenmeye başlanıyor. Sadece çocuğu ve yüksek topuklu terliklerini ayağından çıkarmayan annesi… Zira ne gelecek misafirleri ne de gidecek bir kapıları yok. Kalabalık aileler de olmayı düşlüyor. Yine de kadın vazgeçmiyor bayramın coşkusundan. Maziye duyduğu hasret, oğluna duyduğu sorumlulukla birleşiyor ve ölene kadar bayramları kutlayacağını biliyor. Bayramlar artık tatil kaçışları haline geldi. İnternetten, cep telefonu mesajlarından, sosyal paylaşım sitelerinden kutlanan, çok yakın! eş dostunda telefon ile arandığı günler oldu bayramlar… Bu ne büyük bir yanlıştır. Halklar kültürleri ile devamlılıklarını sağlayabilirler ancak. Bayramlar bu toplumun en büyük kültürüdür. Şekerler alınmalı, tatlılar yapılmalı, aile büyükleri başta olmak üzere eş-dost ziyaret edilmeli, gelenler ağırlanmalıdır. –Meli, -malı ekleri ile bir yığın cümle daha kurulabilir bayramlar üzerine. Fakat büyük bir çoğunluk bunlara uymayacak. Kimi param yok diyecek, kimi zamanım yok diyecek, kimi kimseyi çekemem diyecek. Kendimizi kandıracağız. Kendimizi kimsesizliğe mahkûm edeceğiz. Bayramı olmayanın seyranı da olamayacak çünkü. Yeni yetişen gençler, bizler kadar şanslı değiller, hiçbir manada… Örneğin şimdiki çocuklar benim yaşıtlarımın yaşadığı gibi sabahın ilk ışıkları ile aile büyüklerinin camilere bayram namazlarına gitmelerini göremiyorlar. Arife geceleri sabaha kadar yeni alınmış bayramlık kıyafetleri ile uyumanın ne demek olduğunu da bilmiyorlar. Çünkü bizim zamanımızda tüketim toplumu henüz oluşturulmamıştı ve neredeyse bayramdan bayrama yeni kıyafet sahibi olurdu herkes. Tüm çocuklar bayram harçlıkları ile dünyanın en mutlu anlarını yaşarlardı. Mendillerin içine sarılmış hediyeler verirdi anneannelerimiz. El öptükçe büyürdük… Tüm bu güzellikleri alma hakkımız yok çocuklarımızın elinden. Bayramların kaçış olmadığına inanmamız gerekiyor. Kırgınlıkları bayramı bahane ederek, gururu yerle bir edip gidermemiz gerekiyor. Belki yarın olmayacağını bilerek bugünü sevdiklerimize ayırmamız gerekiyor. Tek damla gözyaşının akmaması için her türlü fedakârlığı herkes adına yapmamız gerekiyor. Türkülerle, şarkılarla, oyun havaları ile coşmamız gerekiyor. Bizi büyüten ya da dünyaya gelmemize vesile olan ya da hayatımızda bir şekilde var olan herkesi her şeyi kucaklamamız gerekiyor. Kimsesizlerin kimsesi, yalnızların kalabalığı, çocukların gülücüğü, sevdiklerimizin yaslanacağı omuz olmamız gerekiyor. O halde birkaç saat kala; olması gereken ve yapılması gereken ne varsa yaparak bayramı bayram gibi yaşamalıyız. Bana gelince; benim bayramım sensin ve sen kalacaksın. Çünkü ben kırmızı pabuçların verebileceğinden çok daha büyük mutluluğu sadece seninle yaşadım. Uçan balonum, pamuk şekerim, kâğıt helvam ve simidim sensin benim. Hiç yaşayamadığım çocukluğum, olmayan babam, hiçbir bayramda öpemediğim elsin. Sen barış kadar güzel, özgürlük kadar vazgeçilmezsin. Mevsimlerin tümünü birlikte yaşadığım biricik oğlum Berol’umsun… Bu satırların yazarı var olan tüm canlara, yaratılan herkese bayram coşkusu içinde bir yaşam diliyor. Aşk ile eyvallah…

Derya Deniz DİNÇ

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...