logo

ÇAY VE ÇAY KÜLTÜRÜ

Hüseyin Akarçeşme

Hüseyin Akarçeşme
huseyin@sadabadhaber.com

Çay’ın kelime anlamı Çince olduğuna göre çayın anavatanı da Çin’dir diyerek başlamak lazım. Çay dilimize Farsça’dan girmiş ve yerini iyice benimsemiştir. Çay için şöyle bir bilmece bile oluşturulmuş. Tarlada yeşil, dükkanda siyah, kullanırken kırmızı. Nedir bu? Çay, yeşil çay yapraklarının bilinçli şekilde kesilip usulüne göre kurutulup sonrasında dilimlenmesi, küçük parçalara ayrılması ile oluşturulur. Bu oluşturulan parçacıkların sıcak suda haşlanması sonucu oluşur içtiğimiz siyah çay. Çay zamanla Türk insanının ve Türkçe’mizin muhabbet ve güzellik vesilesi olmuş. Her yerde, her mekanda, her ortamda olmazsa olmaz bir sıcak içeceğimiz haline gelmiş. Dosta da, düşmana da  ikram edilebilen bir ikram olmuş. Hatta ve hatta çay olmadan hayatın devam edilemeyeceği inancı oluşmuş. Bu paye sadece çaya verilmiş. Sohbet vesilesi olması sohbetin sonunda muhabbet, muhabbetin sonunda saygı, sevgi ve letafet getirmesi bakımından ele alınır.

Beyaz çay, yeşil çay, mor çay ve siyah çay vardır. Şimdiler de çeşit çeşit bitkisel çay revaçta olmaya başladı.

Türk insanı çayı öylesine benimsemiştir ki adeta kanına işlemiştir. Bir tanıdığız tarafından çayımı içer misiniz? Sorusuna muhatap olmayan Türk yoktur. Bu teklifi yapan dostluk kurmak veya var olan dostluğu yukarı çekmek için yapar. Eğer müsaitseniz çay içmeye gelebilir miyim? Diyen bir kişi özlediğini ve ziyaret etmek istediğini ifade edebilmek için cankurtaran gibidir çay. İyi bir bahane unsurudur. Tekkelerde ve zaviyelerde ÇAY MUHABBETİ ARTIRIR çokça kullanılan bir tabir olmuş zamanında. Kırgızistan vs. gibi orta Asya ülkeleri insanları çayı yemekten önce içiyorlar. Yemek masasına çay bardakları konuyor öncelikle. Yemek öncesi içilen çayın yedikleri yağlı ve ağır yemeklerin sindirilmesi için çok faydalı olduğu bilinci taşıdığı iddia ediliyor. Vücutlarının kilo almamalarını da bu hareketlerine bağlıyorlar. Geçmişte çay bardağına bolca şeker atıldığı dönemlerde, çayın içine atılan şekeri karıştırırken saygılı şekilde karıştırma adabı vardı. (Şimdilerde şekerin zararı net olarak kanıtlandığı için şekersiz içiliyor çay. İnsanımız şeker kullanmadan içilen çay içilince çayın gerçek tadına varılır düsturu oluşturdu zaman içinde.) Çok ses çıkarmamak gerekiyordu. Büyüklerin olduğu meclislerde daha dikkatli ve saygılı olmak gerekirdi.  Çay içerken löpür löpür ses çıkarmadan ve biran evvel bitirecek şekilde içilirdi. Amir, memur ilişkisinde de amirin ısmarladığı çayı dikkatli içmek düsturu vardı. Birbirine dargın olan insanlar bir meclis içerisinde hiç konuşmadan sohbet edilme ortamı oluşturur çay. Burada çay bardağı, çay kaşığı ve alınan yudumların sesi ortamı gevşetir, muhabbeti artırır. Asya ülkelerinin tamamına yakınında, Arap ülkelerinde çay olarak isimlendirilir bu güzel, sıcak içecek. Çin, İran ve sonrasında ülkemiz eksiksiz şekilde bağrına basmış çayı.Çay zengin-fakir-deli-veli-sarhoş-ayık-yaşlı-genç-general-er-amir-memurcemiyetteki bütün kesimlerin ortak içeceği olmuş. İnsanlar arasında sınıf farkı kavramının yerleşmemesine katkı vermiş. Bu faydalarından dolayı ÇAY MİLLİ İÇKİMİZ’dir diyebiliriz gönül rahatlığı ile…

Ramazanda iftar sofralarımızda bizim için çayın ne kadar vazgeçilmez olduğunu daha iyi fark ediyoruz. Sofraya çay bardakları da geldiği an tebessüm geliyor yüzümüze. Ayrıca toplum olarak genellikle alkollü içki içmeyen bir yapıda olduğumuz için çaya yaslanıyoruz da denilebilir. İyi bir çay içicisi cam bardaktan başka bardakta çay içmez. Cam olsa bile su bardağı ile içmez. Hele, hele plastik ve kağıt veya metal kapta hiç içmez. İkram olarak da kabul etmezler. Geleneksel demleme çayı tercih ederler. Şimdiler de revaçta olan sallama çay damak tatlarını okşamaz. Şimdilerde çay bardağa ilaveten çini kaselerde de içiliyor bazı mekanlarda. Çıkış yeri olan Çin’de de kaselerde içilmiş ve içiliyor. Tiryakiler için çay demliğinin yapıldığı nesne de çok önemlidir. Seramik demlikte demlenen çayın, metal demlikte yapılandan daha güzel olduğu da bir gerçektir. Emaye kaplı demliklerde bakır veya alüminyum demlikten daha iyi sonuç alındığı söylenirdi geçmişte büyüklerimiz tarafından. Diğer çay lezzeti de semaver çayından geçer. Geçmişte semaver odun veya kömür yakarak kullanılırdı. Su bu şekilde ısıtılırdı. Günümüzde katı yakıtlının yanında elektrikli ve gazlı olanı da kısmen kullanılıyor. Çay kültürünün Türk insanı için sıradan bir içecek olmadığını Osmanlı MarcoPOLO’su olarak bilinen Ubeydullah Hatipoğlu efendi’nin (1858-1937) maceralarından net şekilde anlaşılıyor. Ubeydullah efendi maceracı ve başına buyruk yaşamayı seven bir yapıda insanmış. Hayatı boyunca hiçbir yere bağlı kalmamış. Beş parasız bir şekilde tek başına bir gemiye binerek önce İngiltere oradan da Amerika’ya geçerken yanına aldığı tek şey koltuğunun altına aldığı semaverdir. Seyahati sırasında ortalıktan topladığı odun parçalarını yakarak demlediği, semaver çayı onun en yakın arkadaşı olmuş. Çevresindekilere de ikram etmiş, sevdirmiş. Çay içeceği tekke ve zaviyelerin’deyegane içkisi olmuş. Semaver çayı için destan bile yazmışlar bu ilim yuvalarında.

SEMAVERİN ÜSTÜ SARI

ÜÇ BARDAKTIR KARARI

FAZLASININ YOK ZARARI

YAN SEMAVER DÖN SEMAVER

HER DEM ALLAH DER SEMAVER

Ahmet Yesevi hazretleri Çin sınırındaki, HİTAY denilen yere gidiyor aşırı sıcak bir günde yol kenarında dinlenirken, bir köylü doğum yapmakta olan karısı için dua etmesini istiyor. Hoca duasını yapıyor ve doğum kolay geçiyor. Bunun üzerine köylü kendisine çay ikram ediyor. Ahmet Yesevihoca o zamana kadar hiç görmediği, hiç bilmediği çayı içince çok rahatlıyor ve harareti gidiyor. Ellerini açıp Mevlaya dua ediyor. Ya rabbi bu içeceğe revaç ver, bizi sevenler içsinler ve faydalansınlar. Çay Türkistan’da bilhassa tasavvuf erbabı arasındaki tutkusunu bu duaya bağlarlar. Dervişleri ve hocaları uyanık ve zinde tuttuğu için EVLİYA ÇORBASI olarak da isimlendirirler.

<<Çay içelim, çay içelim, Nefsü havadan geçelim>> diye ilahileri bile vardır.

Zamanın ulemaları, mütefekkirleri; Çay Peygamber efendimiz zamanında olsaydı, ALLAH bilir ama sünnet olurdu. Çünkü çay sohbete muhabbete sebeptir demişler.

Çaya çay demek için adab-ı muaşeret kurallarına dikkat etmek lazımdır. (Hem demlerken hem içerken)

<ÇAY KADEHTE DİDE-EFRUZ OLMALI

LEBRENGÜ LEBRİZÜ LEBSÜZ OLMALI > Bu nedenlerden dolayı çay küçük ve cam bardakta ve içindeki çay görülebilecek şeffaf kapta sunulmalıdır. Dudak renginde, dudağına kadar dolu ve tam sıcak olmalıdır.

Müşteri yarısına kadar konmuş bardağı görünce , kahveci çırağına bu ne oğlum diye sorar. Çırak da dudak payı efendim der. Müşteri de cevaben yavrum bende deveye benzer bir hal mi var? Benimkini kulaklarına kadar doldur dediği meşhurdur. Ayrıca dudak payı fazla olunca müşterinin başka bir serzenişi ve cevabı daha vardır. İçine merdivenle mi ineceğiz? diye sorduğu/söylediği durumlarda vardır. Ayrıca işyerlerinde çıraklara bahşiş verirken, elden verilmez. Cebine sokulurken al bunu çay parası yap denilirdi. İş yerlerinde yemek molasının dışında günümüzde bile devam eden çay molası olarak isimlendirilen bir mola da vardır.

Çay tiryakilerine göre içilen çayın haddi yoktur. 1.Çay beyhude, 2.çay Faide, 3.çay kaide, iç 4ü at derdi, madem ki çıktın 5’e sürgit 15’e

ÇAY İÇİN YAZILAN BAŞKA BİR GÜZEL BEYİT

“Sohbet-i Erbab-ı dil bir lahza sensiz olmasın.

Hürmetin inkar eden, dünya da hürmet bulmasın.”

Ülkemizde çay kültürü yöreye göre zaman zaman değişiklikler arz eder. Mesela Erzurum’da çaya şeker atılmaz eskiden beri. Çay kıtlama içilir. Kaliteli kesme şekerinden küçük bir parça şeker ağıza yerleştirilir. Çay ağızdan gelip boğaza giderken oradaki şekerin tadını da alarak geçer gider.

“-Erzurum’un mutfakları düzenli

-Biçim biçim semaverler bezeli

-Eksik olmaz sofrasından ezeli

-Lavaş ekmek, çivil peynir, demli çay”

Çay Anadolu’da da kendine yer edinmiş bir lezzet içeceği. Anadolu insanı geçmişte fakirlik zamanlarında çayı açık içmişler yıllarca. Bunun sebebi de ekonomi olsun. Hatırlı misafir geldiğinde onun bardağını daha demli kendi bardaklarını daha demsiz doldururlarmış. Ağalar ve zenginler demli çay içerlermiş. Fakirler ise demsiz.

Hatta geçmişte çok açık çay geldiğinde, ne bu yaa abdest suyu mu getirdin? de derlerdi.

Çay ile ilgili kelimeler; Çay molası, çay saati, çay daveti, çay demliği, çay bardağı, çay kaşığı, çay parası, çay şekeri, Çay sohbeti, çay saati, çay tabağı, Çay muhabbeti, çay bahçesi, çay evi, çay ocağı, çayhane, çaycı, çaycılık, çay molası, çay tiryakisi, çay tepsisi, çay sefası, çay partisi, çay fincanı, açık çay-demli çay, semaver çayı-paşa çayı.

Çay ilk defa Sultan II.Abdülhamit zamanında getirilmiş. Çin’den getirilen çay tohumları ve fidanları ilk olarak Bursa’da ekilmiş. Bazı kaynaklar ise Japonya’dan ülkemize getirildiğini yazıyor. Sonraları İngilizlerden çay yetiştirme metotları getiriliyor. Halkalı Ziraat mektebi müdürü botanikçi Ali Rıza ERTEN önderliğinde çay üretim sistemleri hayata geçiriliyor. O gün bugün çay Türklerle, Türkler de çayla tanışmış oluyor…

Kızıltoprak Amerika asma fidanlığı müteahhidi Mösyö Ekriln’in görevlendirildiğini yazıyor tarihçiler .Trabzon,Maraş, izmit ve Bursa’da bulunan meyvesiz ağaç ve çay fidanları getirilmiş. Bu bitkiler üzerinde teknik çalışma başlatılmış ilk defa. Mösyö Erkiln’in ihtiyaç ve yol masrafları ziraat bankası tarafından karşılanmış. Ayrıca Japonya’dan fidanlar sipariş edilmiş. Bu işler yapıldığında yıl 1894 dür. 1894  yılı bütçesinden 15.000 kuruş ödenek tahsis edilmiş. Yararlı bitkiler üretilmesi ve ziraat in yaygınlaştırılması ödeneği olarak adlandırılmış. Bu para 150.000 kuruşluk ziraat bankasından alınan bütçe içinden karşılanmış. Osmanlı’ya çay sektörünü ve çay alışkanlığını 2.Abdülhamit hanın getirdiği açıkça anlaşılmaktadır.

BİR ÇAY FIKRASI : ÇAY, KAHVE NE İÇERSİNİZ?

Geçmişte Anadolu’nun bir yerinde fakirlik zamanı köye bir yabancı misafir gelir. Orası, burası o gün onu kimse misafir etmek istemez. Muhtar bir nevi mecburiyetten misafir etmek zorunda kalır. Adet yerini bulsun gibi davranır. Ağzının ucuyla misafire çay, kahve ne içersiniz der (kısa yoldan bu işi halletmek niyetindedir) Misafirin cevabı ilginçtir …

<<Önce çay içelim. Kahveyi yemekten sonra içeriz.>>

ÇAY ŞİİRİ

ANLADIM Kİ

Çaya lezzet veren ne şekeri, ne demi

Çaya lezzet veren gönül birliktelikleri

Yoksa yanında dertleşeceğin içten birileri

Çay Karadeniz’in yeşili olmaktan çıkar’da

Olur fırtınalı günlerde yol alan Karadeniz Gemileri…

Hüseyin AKARÇEŞME

İstanbul Ticaret Odası Meclis Üyesi

81 No’lu Doğal ve İşlenmiş Katı Yakıt Meslek Komitesi

Başkan Vekili

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...