logo

DUYARSIZLAŞTIRMA

Mustafa Aygün

Mustafa Aygün
mustafaaygun3458@hotmail.com

Belki insafsız bir yargı olacak ama okullarımızın “duyarsızlaştırma merkezleri” olarak işlev gördükleri gibi bir kanaat hasıl oldu bir süredir bende. Okula yeni başlayan bir çocuğun yerine kendimi koyarak düşündüğümde bende aynı etkilere, tepki olacak şekilde davranırdım büyük ihtimalle.

Adını hatırlamakta zorlandığım bir film de, Almanlar tarafından Yahudi toplama kampı Auschwitz’ de tutulan bir esirin bir aptal gibi davranarak nasıl kurtulduğunu görmek bu fikrimi daha da pekiştirdi. Çevrenizdekilere karşı tepkilerinizi azalttığınızda veya tepki vermemeye başladığınızda, çevrenizdekilerin de sizden beklentileri önce azalıyor ve bir süre sonra yok oluyor. Bunu çözen esir başlangıçta içine kapanıyor, kimse ile kolay kolay iletişime geçmiyor, kendi iç dünyasına dönüyor ve hayaller kurmaya başlıyor. Tabi kendini mutlu edecek hayaller. Bunun sonucu olarak başka esirler kazma kürek çalıştırılırken, bu esire su dağıtmak, çöp toplamak gibi basit işler yaptırılıyor. Çalışmaktan zayıf düşen esirler birer birer ölürken bu kişi hayatta kalıyor. Buradan çıkaracağımız sonuç bazen çevreye karşı duyarsız davranmak hayatımızı kurtarır. Acaba çocuklarımızda doğal olarak etki-tepki olayının farkındalar mı?

Evde canlı, neşeli, istediği gibi hareket eden, anne-babasına naz yapan, gülen, istediği olmadığında ağlayan, her şeyi deneyerek, sorarak, araştırarak, izleyerek öğrenen bir çocuğu alıyorsunuz, tahtadan yapılmış, normal bir insanın rahat etmesinin imkansız olduğu dümdüz bir sıranın üstüne oturmasını, ellerini bağlamasını ve sizi sessizce dinlemesini istiyorsunuz. Kırk beş dakika boyunca öğrencilerle dolu, havasız bir ortamda sadece sizin yaptırmak istediklerinize konsantre olmasını ve teneffüste de koşmamasını, koşarsa düşebileceğini, diğer öğrencilere çarpıp yaralanabileceğini söylüyorsunuz. Derste öğrencilerin birbiri ile çalışacakları, duygularını düşüncelerini ifade edecekleri etkinlikler yerine zamanlarının çoğunu kitap ve defter üzerinde alıştırmalar yaptırmakla tüketiyorsunuz. Sonuç olarak güzel yazan, güzel okuyan, sessizce dinleyen ama mutsuz, neşesiz, hareketsiz öğrencileriniz oluyor. Her konuda söz söyleme yetisine sahip atalarımız “Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin” sözünü doğrulamak istercesine, bizim kurallarımıza uymayan, merak duygusu törpülenmemiş öğrencilerimizi arsız etmek için var gücümüzle uğraşıyor, kızıyor, bağırıyor ortama uyum sağlamaya zorluyoruz.

Çocukların sezgileri bir çok yetişkinden daha kuvvetlidir. Bir öğretmenin karakterini çözmek çocuklar için en fazla iki ya da üç gün sürer. Öğretmenin neye kızacağını, onu neyin mutlu edeceğini hemen çözüverirler ve ona göre davranırlar. Kendilerini kurtaracak taktikler geliştirirler. Taktiklerini, doğru yanıt özlemi ile tutuşan öğretmenlerine karşı acımasızca kullanırlar. (Çünkü bir çok öğretmen, başarısını öğrencilerin verecekleri doğru cevaplara bağlar.) Öğrenci, kendisine sorulan soruya yanlış cevap verdiğini, öğretmenin davranışından veya yüz ifadesinde anlarsa cevabını değiştirir ve çevreden kendini kurtaracak ipuçları ister. O da olmazsa geveleme taktiğini uygular. Doğru cevaba yakın olabilecek kavramları ardada sıralar. Bunu yapanlar genelde zeki çocuklardır. Hiç başarı umudu kalmayan, kendilerine karşı özgüveni yıkılmış çocuklar ise susmayı ve kendilerine sorulan soruların cevabını bilseler dahi cevap vermemeyi tercih eder. Bir çok denemeden sonra öğrenciden yanıt alamayacağına inanan öğretmen artık bu çocuklara soru sormaktan vazgeçer ve onları derse katmayı düşünmez olur. Taktik işe yaramıştır. Öğretmen, öğrenciyi soruları ile rahatsız etmekten vazgeçmiştir. Bunun bedeli sınıfın tembeli damgasını yemektir ama olsun önemli olan rahatsız edilmemektir. Başaramayacağına inanan bir öğrencinin içine kapanması ve tepki vermemesi kadar doğal bir şey olabilir mi?

Başarı yerine, çabaya ve çabayı desteklemeye odaklanmayan bir öğretmen başarısızlık vurgusu ile duyarsızlaştırma alıştırmalarına başlamış demektir.

Mustafa Aygün

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...