Son Dakika
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Kağıthane’de minibüs park halindeki araca çarptı, 6 yaralı var
Kağıthane’de Elektrikli Araç Kazası
SEYRANTEPE’DE DEHŞET: 2 ÖLÜ, 4 YARALI
Ülkemizde uygulanan genel geçer, günü kurtarmaya dönük, yüzeysel, şekilci, ayını zamanda topluma “eğitim reformu” şeklinde sunulan, iktidardan iktidara hatta aynı iktidarın bakanından bakanına değişen eğitim politikaların, her birinin aynı şekilde başarısızlığa mahkûm olması üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Eğitimcilerin, bu konu üzerinde kafa yorması, eleştiri getirmesi, çözüm üretmesi, kamuoyu oluşturması topluma olan borçlarıdır. Ne yazık ki gerek eğitimciler gerekse öğrenci velileri suyun akışına kendilerini kaptırmış sadece kendi çocuklarının/sınıflarının/okullarının “kurtuluşu” için kafa yoruyorlar. Ama unuttukları nokta, eğitimde bireysel kurtuluşun olmadığı, eğitilemeyen ya da yanlış eğitilen her çocuğun, toplum için potansiyel bir tehlike olduğudur.
Eğitim alanında bunca probleme rağmen eğitim üzerine yazılan kitapların çoğu yabancı yazarlara ait çeviriler. Yerli yazarlarımızca, halkın anlayacağı üslupla yazılan kitap sayısı ise son derece sınırlı. Size bu yazımda her eğitimcinin okuması ve üzerinde düşünmesi gereken bir kitap önereceğim. Prof. Dr. Engin Aslanargun’un Eğitim Bilinci (Eğitimde Öze Dönüş Felsefesi). Toplumun ve devleti yönetenlerin genelinin memnun olmadığı ve her ortamda üst perdeden dile getirdikleri eğitimdeki sıkıntıların asıl kaynağının ne olduğu, neden eğitim felsefemizi değiştirmemiz gerektiğini gayet akıcı bir üslupla açıkladığı kitabı.
Eğitim, insanı kalıba sokma, değer aşılama, topluma adapte etme dolayısıyla vatandaşlara yön verme noktasında en uzun ancak en etkili yöntemdir. Yazar, Tanzimat’tan beri modern diye halka sunulan eğitim uygulamaların, toplumun kültürel, siyasal, ekonomik dönüşümünü hedeflediğini açıklayarak başlıyor kitabına. Modern olarak adlandırılan ve ülkemizde uygulamaya konulan eğitimin anlayışının pozitivist, seküler, bilimsel, batıcı ulusalcı, tek tipçi ve otoriter bir bakış açısına sahip oluğunu; Batı’nın yaşamsal deneyimlerinden ortaya çıkan ve Batılı değerler sistemine uygun olan bu anlayışın neden toplumumuzda dirençle karşılandığını açıklayarak devam ediyor. Eğitim sisteminin aşağıdaki sorulara cevap verip vermediğini tartışmaya açıyor. Eğitim bireyin hayatında karşılaşacağı problemleri çözebilecek yöntemleri gösterebiliyor mu; düşünmeye tartışmaya, analiz etme ve yorumlamaya sevk edebiliyor mu; bir arada yaşama ve saygı kültürü kazandırabiliyor mu; tarih, kültür, gelenek gibi paylaşılan değerler konusunda ortak bir anlayışı yansıtıyor mu; toplumun beklenti ve ihtiyaçlarına uygun mu kısaca insanlara mutlu ve barışık olma yollarını gösterebiliyor mu?
“Türkiye’deki eğitim sistemi ve modern eğitim, eğitim özgürlük ilişkisi, eğitim-insan tabiatı ve gerçeklik arayışı, eğitim ve şiddet, yeni bir eğitim arayışına doğru” gibi dikkat çekici başlıkların altında düşüncelerini aktaran yazar, mevcut eğitim sisteminin pozitif paradigma çerçevesinde şekillendiği için büyük oranda insanların maddi ve fizyolojik ihtiyaçlarına odaklandığını, insanın manevi yönünü önemsemediğini, sadece hazzını ön plana aldığını, ben merkezciliği kutsadığını dolayısıyla kendine ve toplumuna yabancılaşmış, sadece kendi zevkini ve mutluluğunu düşünen bencil bireyler yetişmesine neden olduğunu açılıyor. Pozitif paradigmanın eğitime yansıması olarak davranışçı eğitim yaklaşımının halen devam ettiğini, davranışçı ekolün hayvanlar üzerinde yapılan denemelere, fen bilimlerinde yapılan araştırmalara ve kontrollü ortamlarda yapılan deneylere dayandırıldığını halbuki insanın çok yönlü bir varlık olduğunu, davranışçı ekolün varsayımlarının insanların doğasına uygun olmadığını belirtiyor. Türkiye’de eğitim sisteminin yerli ve milli olmadığını, toplumun kültürel kodlarına yabancı olduğunu, oryantalist, kopyacı, indirgemeci bakış açısını yansıttığını ve sağdan soldan alınan ithal yöntemlerle eğitim sorunlarının katmerleştirildiğine vurgu yapıyor. Nurettin Topçu, Fuat Sezgin gibi düşünür ve bilim adamlarından alıntılarla desteklediği görüşlerini, bilimsel ilerlemenin insanlığın ortak malı olduğunu, bilimsel ilerlemenin sadece Batıdan kaynaklanmadığını, İslam alimlerinin bilimin Batıya aktarılmasında ve yaptıkları bilimsel çalışmalar ile bugünkü bilimsel ilerlemede katkısı olduğunu, aşağılık kompleksinden kurtulmak gerektiğini açıklarken diğer yandan üç asırdır süren kopyacı eğitim anlayışın neden toplumda karşılık bulamadığını anlatmaya çalışıyor.
Yazar, çözümün, toplumsal yapıya ve insan beklentilerine uygun gerçekçi bir eğitim sistemi inşa etmekten geçtiğini, mevcut batılı, pozitif anlayışın terk edilmesi gerektiğini, “yiğit düştüğü yerden kalkar” atasözden hareketle diline, dinine, kültürüne, tarihine kısaca özüne yabancılaştırılmış, milletine ait değerlerini hakir görecek hale gelmiş adeta mankurtlaştırılmış bir toplumun eğitimcilerine özünüze dönün diyor.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları