Son Dakika
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Kağıthane’de minibüs park halindeki araca çarptı, 6 yaralı var
Kağıthane’de Elektrikli Araç Kazası
SEYRANTEPE’DE DEHŞET: 2 ÖLÜ, 4 YARALI
EYLÜL’ÜN HAZAN ÇİÇEKLERİ…
Öğretmenlik mesleğine ilk atandığımda ana yola 7 kilometre ötede bir köy okuluna verildim. Otobüs günde tek sefer giderdi oraya ve araçtan indiğimizde tam 7 kilometre yol yürürdük. Köpeklerden korkardım önceleri. Sonraları onlarla konuşmaya, köpeklerde bana gidene kadar yarenlik etmeye başladılar. Kışın çok üşürdüm. Ama okulun kapısında beni karşılayan öğrencilerimin sevgisi ısıtırdı içimi, sımsıcak ederdi.
Bir sabah tören sırasında tam yanımda ayakta duran Emine yere yığılıverdi. Genç ve tecrübesiz bir öğretmen olarak ilk an panik oldum. Kucağıma aldığım gibi öğretmenler odasında koltuğa yatırdım. Ayılır gibi olduğunda ilk sözleri:
-Karnım acıktı öğretmenim, oldu.
Hemen doyurdum. Neşesi yerine geldi Emine’nin. Hikâyesi dramdı. Üvey annesi ile anlaşamıyor ve babası da ilgilenmiyordu. Açtı, ilgisizdi, sefildi Emine. Hemen ailesine gittim ve konuştum. Bu ziyaretlerim haftada en az 3 kereye çıkmıştı. Her gidişimde gıda desteğinde bulunmaya başladım. İlçede ki bir dershane de üvey anneye iş buldum çaycı olarak. İlçenin tek araba galerisi de Emine’ye aylık burs bağladı.1999 yılında çalıştığım okulda beni çağırdılar. Ziyaretçim varmış. Karşımda çok hoş giyimli bir hanım vardı. Boynuma sarılıp hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Şaşkındım.
-Öğretmenim ben Emine. Ankara Numune Hastanesinde hemşireyim. Sizi İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurarak buldum. Hafta sonu evleniyorum. Eşim doktor. Benim Nikâh şahidim olur musunuz; dedi.
İşte şimdi ben de Emine ile beraber ağlıyordum. O düğünde ki en mesut insan ben oldum. Emine ise peri kızı kadar güzel bir gelin…
Ankara’nın bir ilçesinin küçük bir köyünde öğretmenim bu kez. Okulda sık sık hırsızlık olayları yaşanıyor. En son bir öğretmenimizin çantasından yüklüce para çalındı. Öğretmen ağlıyor. Herkes üzgün. Okulda da huzursuzluk diz boyu. Sonunda paraları ve öğrencilerin malzemelerini çalan çocuk tespit ediliyor. İsmi Hasan. Babasının alkolik olduğunu tüm köy biliyor. Annesi ise konuşamıyor ve duyamıyor yani engelli. Hasan tek çocuk… Babaya ulaşmak mümkün değil. Hiç ayık olmuyor zira. Anne ise engelli ve dış dünyadan tamamen kopmuş. Hasan için Devlet Hastanesine başvuruyorum. Kesinlikle uzman desteği alması gerektiğine inandığım için tedavisine başlıyoruz. Kısıtlı maaşım yetmiyor ve İlçe Kaymakamının makamına çıkıyorum. Kaymakam Bey beklediğimden de büyük bir ilgi gösteriyor ve Hasan’a el uzatıyor. Aynı kaymakam şu an Ankara Vali Yardımcısı görevine devam etmektedir ve olayın canlı şahididir. Ben 1 yıl sonra tayin olurken Kaymakam Beye giderek;
-Efendim Hasan size emanettir, diyorum.
2005 yılında Antalya’da bir trafik kazası gözlerimin önünde oluyor. Ağır yaralılara müdahale edebilmek için duruyorum. O esnada sağlık ve jandarma ekipleri de geliyor. Ne yazık ki ölenler var. Benimde görgü tanığı olarak ifadem alınmalı imiş. Karakola götürülüyorum. Kendi oğlum henüz 6 yaşında ve korkuyor. Bir el omuzuma dokunuyor arkadan. Hayatımın en büyük mutluluklarından birisi daha dimdik karşımda… Hasan bir jandarma astsubay olarak üniforması içerisinde:
-Öğretmenim ben Hasan. Her şeyimi size borçluyum, diyor ve boynuma sarılıyor. Herkes bizi seyrediyor. Biz Hasan ile sevgi yumağı olmuşuz çözülemiyoruz. Sayın Kaymakamım Mustafa Hotman Bey Hasan’ı okutuyor ve Astsubay okuluna yerleştiriyor. Hasan 3 sene uzman desteği alarak son derece sağlıklı ve iyi bir birey olarak hayatına devam ediyor.
Ben öğretmen olmasaydım ben olamazdım… Bu mesleğe de yavrularıma da âşık oldum. Aşkı yaşadım iliklerime kadar. Bizim meslek binadan çıkınca bitmez. Uğraşırız, didiniriz, çabalarız… Acaba bir evladımızı daha kazanacak mıyız diye direniriz; yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe, cahilliğe…
Yine bir eylül, yine ilk ders zili çalıyor ve ben yine bir tahtanın önündeyim. Karşımda 40 tane can, ömür, evlat, ülke geleceği… Gözlerinin içine bakıyorum ve hep olduğu gibi:
-Merhaba çocuklar, diyorum…
Bana gülen, bana sevgileri ile eşlik eden Merhaba öğretmenim diyen canlarıma canımı kurban ediyorum… Yeni okulumda yeni yüzlerle birlikteyiz. Dersleri anlatacağım. Ülkemi, insan sevgisini, evrende insandan daha değerli hiçbir şeyin olmadığını, sevginin açamayacağı tek kilidin bulunmadığını söyleyeceğim. Rabia’nın:
-Öğretmenin suyunuzu bu bardakla için, diye evden getirdiği kupaya bakıp ağlayacağım. Beni benden fazla düşünen yavrularıma ne etsem de borcumu ödesem diye çalışacağım.
Öğrencilerim, yavrularım, çocuklarım; doğurduğumuz evlatlarımızdan daha fazla emek veriyoruz sizlere. Sizin bir tek bilgiyi alabilmeniz için bin cefayı çekmeye razı geliyoruz. Çünkü sizi çok seviyoruz. Ben sizlerin yerine tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyor, huzurlarında saygı ile eğiliyorum.
Beni ben yaptığınız için, bana hayatı cennet ettiğiniz için, aldığım her nefesi boşa almadığımı hissettirdiğiniz için, her gün öğretmenim merhaba diyerek karşıladığınız için, Eylül’ümün hazan çiçekleri olduğunuz için siz öğrencilerime
canım feda olsun. Aşk ile eyvallah…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları