logo

FOTOĞRAFTAKİ BABA

Derya Deniz Dinç

Derya Deniz Dinç
ddinc@windowslive.com


1968 yılı bahar ayları sanırım. Çünkü ilkbahar aşkın habercisidir.Aynı mahalledeki iki komşu.. Kız henüz 16 yaşında, erkek 30… Yeni genç kızlığa adım atan Nevin, komşularının oğlu Hasan’ın ısrarlı bakışlarına karşılık verir. Zira o yıllarda aşkın en büyük habercisi bakışlardı. Daha ilerisine gitmeyi kimse aklının ucundan bile geçirmezdi.

       Nevin; Hasan’a karşı duyduğu hislerinin yoğunluğu anlaşılacak diye en yakın arkadaşlarından bile kaçmaya, ailesi ile konuşmamaya, iyiden iyiye içine kapanmaya başlamıştı.16 yaşın tüm masumiyeti ve saflığı ile aşkını içinde yaşıyor, heyecanlanıyor, gelecek güzel günlerin hayalini kuruyordu. 1968 yılı şartlarında düğününü, giyeceği gelinliği, Hasan’ı ile yaşayacağı güzel günleri hayal ediyordu.

       Bir gün kendine bile itiraf etmeye çekindiği bir şey oldu. Hasan nasıl olsa evleneceklerini artık sadece kendisine ait olmasını istedi. Kaybetmekten mi korktu yoksa aşkınamı yenildi bilinmez Hasan ile birlikte oldu.  Bir kaç kez daha birlikte oldular ve birden Hasan gelmemeye gitmemeye mektuplarına cevap vermemeye başladı.

       O gün kara bir gündü. Mahallede herkes komşunun oğlunun nişanını konuşuyordu. Duyuyor ama algılayamıyordu. Hasan nişanlanıyordu. Nasıl olurdu bu? Derhal Hasan’a bir mektup daha yazdı. Yalan demesini bekliyordu. Ama Hasan cevap vermedi. Haber göndermedi.

       Artık Nevin delirmiş gibiydi. Aradan geçen 5 ay acısını dindirmemiş, aşkını unutmaya yetmemişti. Sık sık rahatsızlanıyordu üstelik. Annesi hastaneye gitmelerini söylediğinde itiraz bile etmedi. Hastanede tek bir muayene ve tek bir teşhis: HAMİLEYDİ… Annesi olduğu yere çökmüş Nevin’e bakıyor ama konuşamıyordu. Nevin ise neler olduğunu anlamakla meşguldü. Hamile nasıl kalınırdı?

       Eve döndüklerinde tüm ailenin ömür boyu yaşayacakları utanç günleri başlamıştı. O yıllarda bir genç kızın evlenmeden hamile kalması ölümden daha beterdi. Dayaklar, hakaretler, işkenceler, dedikodular… Ve sonunda Nevin, bebeğin babasının Hasan olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Küçük bedeni daha fazlasını kaldıramadı. Derhal Hasan’ın ailesine gidildi, durum anlatıldı. Hasan’da ailesi de şiddetle evliliğe karşı geldiler. Bebeğin aldırılmasını istediler. Ama 6 aylık hamile idi Nevin ve bu artık neredeyse imkânsızdı. Mecburen doğuracaktı.

       Hasan 2 ay geçmeden evlendi ve derhal mahalleden taşındılar. Nevin ailesinin utanç gülü olarak 1969 yılında kızını, Birsen’ini doğurdu.

       Evlenemezdi,. Çalışmaya başladı. Çalışarak kızını büyüttü. Hasan’a babalık davası açtı ve kazandı. Hasan kızını nüfusuna geçirmeye mahkûm oldu. Ama çok direndi kızını hep inkâr etti. Tek bir kez dahi kızını görmek istemedi. Ve Birsen annesi ile büyüdü.

Liseye başladığında babasına nafaka davası açmak istedi. Ve bunu yaparken tek bir dileği vardı. Babasını mahkeme salonunda da olsa tek bir kez görmek… Çok uzun süren mahkemelerin her duruşmasına katıldı Birsen. Çünkü babasını görmeliydi, merak ediyordu babasını. Ama babası tek bir duruşmaya dahi gelmedi. Hep avukatları katıldı. Hâkim Birsen’in babasını Birsen’e nafaka ödemeye mahkûm etti. Ne acı değil mi? Öz evladına bakmaya mahkûm edilmek…

       Aradan yıllar geçmiş Birsen evlenmişti. Artık evli ve 2 çocuk annesi idi. Birsen’in annesi Nevin Hanım ise hayatı boyunca hiç evlenmemiş kendini kızına adamıştı. Kızını asla aşkının günahı olarak görmedi. Birsen ona Tanrı’nın armağanıydı.

       Birsen bir gün gazetede babasının fotoğrafını gördü. Öyle karışıktı ki duyguları;  ne hissetmesi gerektiğini ne yapması gerektiğini bilmez halde gazeteye bakıyordu. Ağzından şu kelimeler döküldü:

–     Ne kadarda çirkinmiş…

Aslında orada asıl kastettiği şey babasının yüreği, vicdanı, aklı, merhameti idi. Evet babası çirkindi. Çünkü o baba 45 senedir kızını tek bir kez dahi görmemişti, hastalandığında, ağladığında, acı çektiğinde, mutlu olduğunda, mezuniyetinde, düğününde, bebeği olduğunda yani hayatın hiç bir anında yanında yoktu. Hep tekti, yalnızdı, korumasızdı… Ve bazen insanlar sıfatları her ne olursa olsun affedilemeyecek kadar yoktular…

       Değerli okurlarım okuduğunuz hikaye gerçektir. Etik gereği gerçek isimler kullanılmamıştır.

             Eşler boşanırlar ama çocuklardan boşanmazlar. Ya da evlilik dışı doğsa bile evlat evlattır terk edilemez, yok sayılamaz, Sayılırsa ne mi olur? O baba artık baba olamaz. Sevgili Birsen ancak seçilmiş kişiler imtihan edilirler. Sen özel bir kadınsın. Bazen yazgının yaşattıklarını yaşamaktan başka çaremiz yoktur. Acı çekerek özgürleşiyoruz ve siz çok özgür bir kadınsınız. Size imreniyorum.

Aşk ile eyvallah…

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • ACILARLA YORGUN DÜŞMÜŞ MEMLEKETLER NEFES ALMAYA BAŞLAMIŞ

    28 Aralık 2024 Köşe Yazıları

    6 Şubat Kıyametini yerinde görmüştüm. Allah’ım bu şehirler nasıl ayağa kalkar diye çok üzülmüştüm. Tekrar buraları yerinde görmek için bölgeye gittim. İlçeleri, köyleri gezdim. Ve devletin gücünü yerinde gördüm. Dağ, taş ova Toki konutları ile dolmuş. Yapılan köy evleri bile villa gibi olmuş ve her köye devletin şefkat eli değmiş. ‘’Maşallah’’ diyememek vicdansız insanlar için bile çok  zor. Enkazlar kaldırılmış yerinde dönüşümler bir hayli yol almış. Toki ise adeta kimsesizlerin kimsesi olmuş. Adıyaman’da 22 bin konut tamamlanmı...
  • Zonguldak, Bartın ve Karabük, ‘’Kağıthane’ de’’ buluşuyor!

    09 Aralık 2024 İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    Kağıthane Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenecek olan Karaelmas Tanıtım Günleri için hazırlıklar tamamlandı. 13-14-15 Aralık tarihlerinde Hasbahçe etkinlik alanında yapılacak olan etkinlik, Zonguldak, Bartın ve Karabük illerinin kültürel ve yerel değerlerini tanıtmayı amaçlıyor. Tanıtım günlerinin açılış programının   Cuma günü öğlenden sonrası yapılması planlanıyor. Programa  Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yanı sıra İstanbul Valisi  Davut Gül, tanıtım günlerinin ev sahibi illerin vali milletvekili kaymakam ve belediye ba...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...