Son Dakika
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Kağıthane’de minibüs park halindeki araca çarptı, 6 yaralı var
Kağıthane’de Elektrikli Araç Kazası
SEYRANTEPE’DE DEHŞET: 2 ÖLÜ, 4 YARALI
Geçen hafta tüm yurtta Kutlu Doğum Haftası coşkuyla kutlandı … Doğal olarak peygamber sevgisi her platformda dillendirildi.
Lakin günümüz Müslümanlarının peygamber ( ASV) anladığını hiç zannetmiyorum.
HZ. Peygamber, bugün halkın gözünde sarıklı cübbeli, sakallı, kavuklu, sürekli minberlerde vaaz ve nasihatte bulunan, el öptüren, nutuk atan, tarikat şeyhlerine benzetilen, ya da diyanet işleri başkanı giyim tiplemesine andıran, etrafında hizmetçileri dört dönen, zikir çeken, asla sorgulanmayan, istişare etmeyen, çalışmayan, sadece minderinde oturan bir algı sözkonusudur.
İnsanoğlunun bir önderi, rehberi bir “örnek insan”ı algılama hususundaki en büyük engeli yine kendisidir zira çoğu kere önder, rehber, kılavuz edindiğini iddia ettiği kimseleri oldukları gibi değil de kendi arzularının izdüşümü olacak şekilde zihninde idealize ettiği şekilde algılar.
Onu bir kurtuluş rehberi olarak görmekten ziyade bir toplumsal lider ya da bir çeşit sultan gibi görenlere göre O’nun mücadelesi, bu yüzyılda da bolca görüldüğü gibi bir ideolojinin şekillendirdiği iktidar mücadelesi halini almış ve attığı her adım buna göre yorumlanmıştır.
Ama artık birilerinin bu tezgahları, oyunları bozarak peygamberimizin yakasını bıraktırması lazım.. Onun adına atılan yalanları deşifre edilmesi lazım. Din-İslam bu değil … O nun gönderiliş sebebi bu değil.
Artık kimse o nu kendi hedeflerine , emellerine ulaşması için kullanmasın alet etmesin. O ne masal kahramanı, ne medyum ne şeyh- hoca, sihirbaz, ne Neol Baba, melek, totem tutulan fetiş, ne ölümsüz , ne de haşa Allah değildir.
Ya kimdir peygamber? Her şeyden önce insandır. Her birini bir ana doğurur. Hastalanır, yaralanır, ölür, öldürülür. Sevinir, ağlar, üzülür, yanılır, tevbe eder, pişman olur. Öğrenir, öğretir, yer, içer, çarşıda pazarda dolaşır. Allah bildirmezse, yarın başına ne geleceğini bilemez. Kıyametin vaktini bilemez. Kaybolan devesinin yerini bilemez. Düşmanlarınca alay edilir, iftiraya uğrar, yüzüne tükürülür, sırtına işkembe konur, ayağına diken batar, canına kastedilir, başına ödül konur, suikasta uğrar, zehirlenir. Taif’ten dönüşte biter ve “beni kimin eline bıraktın” der. Bedir’de yener, Uhud’da yenilir, Hendek’te üç gün aç kalır. Ömrünün son gününde kızına döner ve “Kızım Fatıma! Kendini Allah’ın elinden (salih amelinle) satın al! Vallahi yarın senin için bir şey yapamam!” diye inler.
Nihayet birinin çıkıp şu ayetleri hatırlatması lazım:
“De ki: Elbet ben de sizin gibi ölümlü bir insanım!”(18:110).
“De ki: Ben kendime de size de yarın ne yapılacağını bilmiyorum!”(46:9).
“De ki: Allah dilemedikçe, ben kendim için dahi ne yarar sağlayabilecek ne de zararı önleyecek bir güce sahibim.”(10:49).
“Muhammed yalnızca bir elçidir; ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. O halde o ölür ya da öldürülürse, topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz?”(3:144).
Ve bir ayeti daha hatırlayalım:
“Aldatıcının hiçbir türü sizi Allah (hakkındaki asılsız düşünceler)ile aldatmasın!”(35:5)
İŞTE PEYGAMBERİN YAŞAMINDAN BAZI ÖRNEKLER
Sahabe anlatıyor; “Peygamberimiz ile birlikte oturduğumuz sırada biri gelip ‘Hanginiz Muhammed`dir?’ diye sordu. Allah’ın Resulü ashabı arasında dayanmış oturuyordu. ‘İşte dayanmış olan şu beyaz kimsedir.’ dedik. Adam ‘Ey Abdü`l-Muttalib`in oğlu!’ diye hitâb etti. Peygamberimiz ‘Seni dinliyorum.’ Buyurdu
Peygamberimiz bir gün sahabelere verdiği bir yemek sırasında, onlara hizmet ederken, uzaklardan geldiği anlaşılan bir atlı, Peygamberimizin meclisine yaklaşıp: ‘Bu kavmin efendisi kimdir?’ diye sordu. ‘Bu kavmin efendisini arıyorum’ dedi. Allah’ın Resulü
‘Benim’ demedi. O sırada sahabelerine su dağıtmakta olduğundan, atlıya şöyle cevap verdi: ‘Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir!”
“Beni Amir heyetiyle Allah’ın Resulünün yanına gitmiştik. ‘Sen bizim efendimizsin!’ diye hitap ettik. ‘Efendi, Allah`tır!’ buyurdular. Biz: ‘Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!’ dedik. Bize: ‘Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi uçurmasın’ buyurdu.”
Bir defasında asasına dayanarak sahabelerin yanına geldi. Rasulullah’ın geldiğini gören sahabeler hemen ayağa kalktılar. Bu hareketlerini tasvip etmeyen Peygamber Efendimiz onları ikaz etti:
“Acemlerin (diğer milletlerin) birbirlerini ta’zim ederek ayağa kalktıkları gibi, siz de benim için ayağa kalkmayın. Çünkü ben kulun yediği gibi yiyen, kulun oturduğu gibi oturan bir kulum.”
Peygamberimiz çok defa elini öpmek isteyenleri ve kendisine aşırı derecede hürmette bulunanları da hoş karşılamazdı.
Bir alışverişi esnasında ;
Peygamberimiz mal sahibine aldığı elbisenin değerinden fazla bir fiyat öder. Daha sonra satıcı hemen Peygamberimizin eline sarılarak öpmek ister. Peygamberimiz elini çekerek şu ihtarda bulunur:
“Bu senin yaptığını Acemler krallarına yaparlar. Ben kral değilim. Ben sadece içinizden biriyim.”
.
Âmir bin Rebia anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz ile birlikte camiye gidiyordum. Yolda Peygamberimizin ayakkabısının bağı çözüldü. Ben hemen eğilip bağlamak istedim. Fakat Peygamberimiz ayağını önümden çekti ve şöyle buyurdu:
“Bu hareketin, başkasına hizmet gördürmek demektir. Ben başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.”
“Peygamber Efendimiz, ne suyunun hazırlanmasını, ne de herhangi bir fakire sadaka vermeyi başkasına bırakmazdı. Abdest suyunu kendisi bizzat hazırlar ve bir fakire sadaka vermek istediği zaman bizzat kendi elleriyle verirlerdi.”
Peygamberimiz ashabıyla birlikte yürüyerek bir yere gidiyorlardı. Hava çok sıcak olduğundan, Ashabdan birisi, elbisesini Peygamberimizin başının üzerine kaldırarak gölgelemek istedi. Bunu gören Peygamberimiz, “Bundan vazgeç. Ben ancak bir insanım.” buyurdu ve elbiseyi alıp indirdi.
Bir gün bir zat Peygamberimizin huzuruna gelince, peygamberlik heybetinden titremeye başladı. Bu sahabîsinin halini gören Peygamberimiz, “Kendine gel, ben bir hükümdar değilim. Ben ancak Kureyş kabilesinden kurumuş tuzlu ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” buyurdu.
Sosyal durumu ne olursa olsun; ister zengin ister fakir, ister dul bir kadın veya bir hizmetçi olsun, hangi halde bulunursa bulunsun, Peygamberimiz herkese eşit davranır, basit yaşayışından, fakir ve hizmetçi oluşundan dolayı kimseyi aşağı görmezdi. Onların da diğerleri gibi ihtiyaçlarını görür, hiç gurura kapılmazdı.
Sahabelerin anlattığına göre, köleler arpa ekmeğine bile davet etseler, Peygamberimiz, davetlerine icabet eder, yemeklerini yerdi. Çünkü onların köle olmaları basit görülmelerini, horlanmalarını gerektiren bir durum değildi.
Peygamberimiz, sahabeleriyle birlikte bulunduğu zamanlarda kendisini onlardan ayırt etmez, farklı görmezdi. Onlarla beraber hareket eder, kendisi için ayrı yer seçmez, aralarına oturur, yapacakları işe iştirak eder, onlara yardımcı olur, katkıda bulunurdu.
Peygamberimizin amcası Hz. Abbas, sahabeleri arasında sıkışık bir vaziyette bulunduğunu, oturduğu zamanlar gelip geçenlerin kendisini rahatsız ettiğini söyleyip, ayrı bir yerde oturmasını teklif ederek şöyle demişti:
“Ya Resulullah, sizin için gölgesinde oturacağınız bir çardak yapalım.”
Böyle bir imtiyazı asla uygun bulmayan Peygamberimiz,
“Allah (c.c.)’ın ruhumu teslim alacağı vakte kadar ben sahabîlerimin ökçeme basmalarına da, hırkamı çekiştirmelerine de katlanacağım.” buyurarak reddetti.
Bu makalemde bir çok isim ve kaynak sayılacak kitaplardan yaralandığımı ifade etmek ister, tüm okurlarımın sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirmesini dilerim
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları