Son Dakika
Hayallerle Oynamanın Bedeli…
Bir insanın bir diğerine yapacağı en büyük kötülük ne deselerdi; hayalleri ile oynamaktır derdim. Verilen sözler, vaatler ve hüsranla biten sonuçlar yüzünden birçok kişi umudunu, inancını, hayata tutunma gücünü, mücadele azmini kaybetmektedir.
Çok bilindik bir hikâyecik geliyor aklıma: Çölde devesi ile giden bir derviş yerde baygın yatan ve su diye inleyen birisini görür. Hemen devesinden iner ve kısıtlı suyunun hepsini baygın yatan kişiye içirmeye çalışır. Tam o esnada yerde yatan kişi elindeki bıçakla kendine yardım eden dervişi tehdit ederek devesini suyunu ve tüm eşyalarını alarak kaçmaya başlar. Derviş kendisine bunu yapan kişiye seslenir: -Senden bir dileğim var. -Nedir söyle saf derviş, diyerek güler, hırsız. Derviş, yalvaran gözlerle şu sözleri söyler her şeyini çalan bu adama: -Eğer yolun diğer kalan kısmında başka kervanlarla karşılaşırsan sakın susuzluktan bayılmış rolü yaparak beni kandırdığını ve her şeyimi çaldığımı söyleme. Çünkü bu olayı duyanlar bir daha asla çölde baygın durumda olanlara yardım etmezler, der…
Evet, bir insanı kandırmak, kandırılmaktan daha kötüdür. Çünkü bir daha hiç kimse kandırılmak korkusu ile inanmayacaktır. Bu ise toplumsal bir zarardır. Umutların harcanması, hele hele insanların kandırılarak vaatlere inandırılması kadar feci bir durum olabilir mi? Herkes yapabileceklerini en baştan net bir şekilde söylese, olduğundan daha farklı görünmese çok daha kolay olurdu hayat.
Sosyal paylaşım sitelerinde tebessüm ile okuduğum bir yazı dolaşıyor son zamanlarda. Diyor ki o yazıda; ‘ Burada herkes iş adamı, manken, sanatçı, trilyoner. Herkes vatanperver, herkes en az 2 üniversite mezunu, herkes en az 3 yabancı dili ana dili gibi konuşuyor ve herkes doktor, mühendis, mimar, gazeteci… Hadi bana müsaade ben de özel uçağımla bakkala kadar gideceğim’… Gerçekten çok doğru tespitlerle dolu ve ister istemez okuyan herkesin tebessüm ettiği bir paragraf bu.
Acaba gerçeğimizle yüzleşmekten mi korkuyoruz ya da gerçek hayatta olamadığımız fakat olmak istediğimiz hayali bir karaktere mi bürünüyoruz? Bu durumda hayatı yalnızca sanal alemde yaşamak ve gerçek ile sahte arasında sıkışmak gibi bir handikap yaşamaz mıyız?
Herkes bekâr, herkes iş sahibi, herkes çok zengin… Eee? Başka? Ülkenin normal insanları nerelerdeler? Sayısını bilmediğimiz kadar dolandırıcılık vakası varken, kişiler bile bile aşk adına, dostluk adına, paylaşım adına kandırılırken; bu ulvi duyguların harcanması hiç mi umurumuzda olmuyor acaba? Güvenme duygusunu tamamen yitirmiş bir nesil ile karşı karşıyayız. Bunu yaratanlar ise bizzat diğer insanlar. Belki çok büyük aşklar yalnızca güvensizlik adına harcanıyor. Zira bir diğeri öyle büyük yara açmıştır ki; bir daha gerçek olana da güvenemezsiniz. Y a da çok dost birine başka bir dosttan yediğiniz darbe sebebiyle el uzatamıyorsunuz.
Güvensizliğin karşısında yaşayacak ne aşk ne dostluk yoktur. Güven yoksa bunların hiç birisi yaşanamaz. Cesaret birisine fiziki şiddet uygulamakla ölçülemez. Onun adı kaba kuvvettir. Cesaret kendine ve çevrene dürüst olabilmektir. Ben buyum’un diğer şeklidir.
‘Mal kaybeden bir şey kaybetmiştir. Onurunu kaybeden birçok şeyini kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir.’ Diyor Goethe… Öyleyse cesaretimiz yaşama gücümüzdür.
Kim demiş nerede demiş bilinmez fakat aşağıdaki dizeler ölüme dahi başkaldırıyor: Hayat yaşandığı kadar vardır. Ötesi ya hafızalardaki hatıra, ya da hayallerdeki ümittir. Ölümü ise bir tek yerde kabul ediyorum. Yaşamak mümkün iken, yaşamamış olmakta…
Umutların tükenmeyeceği ve cesaretle yaşanası hayatlar dileğiyle…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları
05 Ekim 2024 Köşe Yazıları