logo

İstediğiniz kadar dağlara haç koyun. Gökyüzüne her baktığınızda hilâli göreceksiniz.

Cemil Öğütcü

Cemil Öğütcü
cemil@sadabadhaber.com


Geçen Ay,  gönül coğrafyamız Balkanlara bir seyahat gerçekleştirdim. 8 Ülkeyi gezme fırsatı buldum. Eskiden bizim vilayetlerimiz olan bu ülkeleri gördüğümde hüzünlenmemek elde değil. Hemen hepsinde Osmanlının izlerini görüyor, adeta sürgün vermiş topraklarda tutsak halinde yaşayan kendi insanlarınızı iç çekerek  yaşamlarını seyrediyorsunuz.

 Coğrafyanın güzelliği tıpkı Türkiye gibi  bir  başka ama  iz bıraktığımız;  kendimizden bir parça olan  bu toprakları gördüğünüzde duygulanmamanız elde değil. Hal böyleyken, benim gözüm hala bu topraklarda … Çünkü oralar bizim ve vücudumuzun bir organı, parçası  gibi duruyor.  Bölgeye yoğun bir Türk akımı,  yani Turistik ziyaret var. Ohrid’i , Üsküp meydanını gezdiğiniz zaman sanki Türkler burayı tekrar Feth  edecek duygusuna kapılıyorsunuz. Bosna’da ise şimdilik problem yok. Bizleri çok seviyorlar. Hristiyan alemi ise kin ve nefretini  sinsice devam ettiriyor. Bir yanda Camiler diğer yanda devasa Kiliseler, Katedraller…    Dağlarda ve tepelerde dikeyine koca devasa Haç heykelleri  ile üstünlük kurmaya çalışıyorlar. Her yüksek dağda- tepede bir ışıklı Haç heykeli görüyorsunuz. Ama gece olduğunda  hepsi Hilal’in gölgesin de hüzünlü bir şekilde eziliyorlar. Bunları gördüğümde Merhum Aliye İzzet Begoviç’in şu sözünü anımsayarak rahatlıyorum; ‘’İstediğiniz kadar dağlara haç koyun. Gökyüzüne her baktığınızda hilâli göreceksiniz’’

Güzel ve verimli topraklar… Yeşillik ve su oldukça bol.  Osmanlının izlerini her gittiğiniz yerde görüyor, zaman zaman ezan seslerini de duyabiliyorsunuz.  Yabancı bir ülkede olduğunuzu hissetmiyorsunuz. Tıpkı Türkiye’de her hangi  bir vilayeti geziyorsunuz gibi. Durum bu olunca vazgeçemiyorsunuz… Çünkü ayak izleriniz hala silinmemiş.  Güçlü bir Türkiye’nin  bana göre bu toprakları  yakın gelecekte vatana bağlaması ve yılların hasretini bitirmesi  içten bile değil.

Yemek kültürü, folkları, insanlara saygı, içtenlik ve samimiyet, misafirperverlik ve  daha bir çok gelenek- görenek tıpkı Türkiye’deki gibi… Bulgarlar biraz yobaz ve güven vermiyor,,, Sırplar gururlu ve kibirli… Fiziksel olarak kadını-erkeği boylu poslu…  Slav ırkının tüm özelliklerini taşıyor. Hırvatlar,  Balkanların, Avrupa’nın  münafıkları, yani  Yahudisi derler. Bu özellikleri orada da  gördük. Oldukça sıcak kanlı ve tüccarlar. Arnavutluk ise tam bir Mafya Devleti…  Gelişmemiş ama bireysel zenginlik zirvede. Caddelerinde Türkiye’de görmediğiniz lüks araçlara rastlıyorsunuz. Cesur bir halkı var.  Adeta insanlarından çekiniyorsunuz. Halkının hırsız olduğu söyleniliyor. Cadde ve sokaklarında parçalanmış Mercedes araba hurdalıklarından geçilmiyor. Bu haliyle Arnavutluk, özellikle başkent Tiran,  Mercedes’in 2. el parça satış  merkezi haline gelmiş.

Bosna- Hersek tam bir vatan. Yaşanılacak,  toprak- ev  alınacak bir ülke. Uçakla 1.5 saat. Türkiye’de kendi memleketinize gittiğiniz gibi Bosna’ya rahatlıkla gidebilirsiniz.  Başçarşı ve Mostar çok hareketli. Binlerce turist şehre büyük hareketlilik getiriyor. Her gelen Turist,  Bilge Kral’ın mezarını ziyaret etmeden, Hüsrev Paşa Camii’ne uğramadan, Köfte ve Kahve zevkini tatmadan Saray Bosna’dan ayrılmıyor. Tabi geçmiş  zulmü: yüz binlerin şehit olduğu acıları da anlatacak iyi bir rehberiniz olursa,  Bosna’yı dünü ve bugünü ile tam anlamıyla yaşıyorsunuz. Sokak ve caddelerini gezdiğiniz zaman tüm eski binalardaki kurşun izlerine rastlayarak Sırp zulmünün boyutlarını görebiliyorsunuz. Bosna bizler tarafından sık sık ziyaret edilmeli;  tıpkı bir kızıl elma hedeflemesiyle asla sahipsiz bırakılmamalıdır.  Unutmayalım ki;  Bosna, Avrupa’nın Kudüs’üdür. Bu ziyaretler hem Türkiye’nin gücünü hem de orada ki Boşnakların,  Müslümanların sahipsiz bırakılmadığının  göstergesi olarak algılanıyor.

 Hırvatistan’ın Dubrovnik kenti ise tam bir rüya şehir. Anlatılmaz yaşanır ifadesi bu şehir için söylenmiş olsa gerek. Denizi, tarihi dokusu, manzarası, taş evleri, kalesi, kiliseleri, cadde ve ilginç sokakları, yine ilginç dükkanları, cafeleri ve daha onlarca alandaki görselleriyle çok güzel bir şehir.

Karadağ küçük ve güzel bir ülke. Adriyatik sahillerinde oldukça dinlendirici ve hoş bir coğrafyası var.  Bizim Karedeniz Bölgesine çok benziyor. Sahil Boyunca yazlık evler konumlanmış. Şehirleri turizm açısından canlı ve hareketli

Makedonya ise bir göl şehri… Arnavutluk ve Makedonya’yı bu göl bölmüş. Göl Makedonya’ya ayrı bir güzellik katmış. Ohrid,  hemen bu gölün kıyısına konumlanmış. Çok güzel bir şehir. Çarşıları, Pazar yerleri,  kültürel mirası planlaması ile geçmişinden bir şey kaybetmemiş. Sokaklarındaki eski konaklar, camiler, kiliseler, müthiş görkemli kalesi hepsi yerli yerince duruyor. Türkler,  yoğun olarak yaşıyor. Gümüş ve İnci’nin merkezi olan  Ohrid’te  satış dükkanları  dolup boşalıyor. Sahil boyunca sıralanan Cafeler ise gece boyunca müzikle şenlenerek adeta bizim eski İstanbul Tarabya’yı andırıyor. Akşam Ohrid  Meydanı geleneksek Balkan Folklorü ve çeşitli animasyonlarla  tüm halkı birleştiriyor. Lokantalar cafeler, alış veriş merkezlerinin lezzetleri tıpkı Türkiye’deki damak zevkine uygun hazırlanıyor. Bu durum da  Osmanlı’nın mutfağının hala hüküm sürdüğünün anlamını taşıyor. Ohrid,  mutlaka gezilmesi gerekli bir yer

Üsküp ise tam bir Türk şehri  …  Her ne kadar her bir yeri  Kral İskender ve eşrafının yüzlerce heykelleri ile donatılsa da  Osmanlı ve Türk hakimiyeti her yönüyle hissediliyor. Akşam Üsküp Meydanı’na indiğimde karşılaştığım insanların tamamına yakını Türk’tü ya da Türkiye’den gelmişti. Türk Kızılay’ının gece boyunca meydanda verdiği folklör ve Anadolu müzik ziyafeti dillere destandı. Üsküp’te ve Ohrid’te Tika’nın çok sayıda Osmanlı eserini restore ettiğini de gururla görebiliyorsunuz.

Yunanistan’ın Selanik, Kalkandere (Tetova) ve Kavala  şehirlerini gezdim Selanik’te Atatürk’ün evini ziyaret ettik. Selanik Şehri ise İzmir Kordon Boyu’nu hatırlatıyor. Osmanlı’nın izleri diğer Balkan ülkelerinde olduğu gibi buralarda da mevcut.  Kavala,  yeni  seçilen Yunan Başbakanın  doğduğu yer.  Oldukça güzel sakin bir şehir. Gözünüze ilk çarpan kurabiye dükkanları ve cafeler yer alıyor. Tabi Kavalalı İbrahim Paşa’nın heykeli de tepeden görkemli olarak şehri kuş bakışı izliyor. Kıbrıs savaşında bu şehir oldukça fazla ölü vermiş. Şehrin her bölgesinde Kıbrıs haritalı tabelalara rastlıyor,  Kuzey Kıbrıs Bölümünün kırmızı kanlı görseline rastlıyorsunuz. Yani Yunan’ın kini ve nefreti devam ederken hedeflerinden vazgeçmediğini açıkça görebiliyorsunuz.

Sonuçta: 9 günlük güzel bir Balkan Turu yaptık. Hatta bir kez daha gitmek ister tüm dostlara tavsiye ederim. Elbette izlenimlerini burada paylaşmak oldukça zor ve yer darlığı söz konusu… Onun için görmek gezmek lazım der, Kurban Bayramınızı tebrik ederim

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...