logo

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ İÇERİSİNDE AVRUPA TARİHİ NEDEN ÖĞRETİLMEZ?

Mustafa Aygün

Mustafa Aygün
mustafaaygun3458@hotmail.com

Bir insan/toplum hakkındaki bilgilerinizle,ilişkilerinizin lehinize veya aleyhinize olması arasında doğru orantılı bir yönelim vardır. İster insanlar, isterse devletler arasında olsun, dengeli ilişkilerin temelinde geçmiş dönemlerin birikimi yatar. Bu duruma devletler perspektifinden bakıldığında, tarihi bilgi birikimi eksik olan taraf sömürülmeye açık haldedir. Burada sadece maddi kaynakların değil, o toplumun geçmişten getirdiği ve toplumu bir arada tutan dinamiklerin de sömürülmesi durumu söz konusudur.

Osmanlı toplumu, Batılı devletler ile ilişkilerinde ve bunun topluma yansımasında,yukarıda kısmen bahsettiğimiz bilgi eksikliğinin önemli bir etkisi vardır. Bu yüzdendir ki Osmanlı bürokrasisi, Osmanlı topraklarında kiliselerin açtığı okullara evlatlarını kendi elleri ile teslim etmekte sakınca görmemiştir. Aynı şekilde batıya eğitim amacı ile gönderilen Osmanlı vatandaşlarının, kültür şokuna uğrayıp kendi değerlerini hakir görmesinin ve kendi toplumuna yabancılaşmasının önüne geçilememiştir. Halbuki Japon öğrenciler ülkelerine döndüklerinde aldıkları eğitimi toplumlarının yararına kullanarak bugünkü Japonya’nın temellerini atmışlardır.Bizden bir süre sonra “Meiji” devrimi ile modernleşmeye başlayan Japonya, Avrupa’ya gönderdiği öğrencilerden istediği neticeyi alabilmiştir.

Günümüze geldiğimizde, aynı zafiyetin ne yazık ki devam ettiğini görmekteyiz. Eğitim hayatım boyunca tarih dersleri kuru bilgi, aşırı övgü ve yergi arasında sıkışmış, anlam ilişkileri zayıf olarak sadece Osmanlı Devleti’nin ilişkileri ile sınırlı olarak verildiğinden Avrupa tarihi ile ilgili bilgi ve tutumlarımı sağlıklı bir temele oturtabildiğimi söyleyemem. Bu durum sadece bana özgü bir durum da değildir. Dolaysı ile eğitim sistemimiz ve müfredat eksikliğinden dolayı çocuklarımız Batılıların düşünce ve anlayış yapısını kavrayamamaktadırlar. Bu da onları pasif alıcı ve etkilenmeye açık hale getirmektedir.

16,5 milyon nüfusa sahip İsrail’in, etrafındaki tüm devletler olmasa bile halkları kendine düşman olduğu halde nasıl ayakta kaldığı hususu geçmişten beri aklımın bir köşesinde cevaplanmamış olarak durmaktadır.  Bu sorularıma cevap bulabilmek için yaptığım araştırmalarda İsrail vatandaşları kendi milli özelliklerini bilmekle kalmayıp, düşman olarak gördükleri milletlerinde de tarihini (zaaflarını, çatışmalarını, etnik durumlarını …) ve kültürünü çok iyi bildiklerini gördüm.

Eğitim politikası olarak, çocuklarımıza Avrupa’nın secdece modernleşme tarihini yarım yamalak öğretirsek, İtalyanların Habeşistan’da, Cenevre protokolüne göre yasak olmasına rağmen hardal gazı kullanarak sivil halkı katletmesini, ABD’nin Japonya’nın çoktan yenilmiş olduğunu bilmesine rağmen sivil halkın üzerine iki atom bombası atmasını,  Fransızların Cezayir’de, İngilizlerin Hindistan’da, İspanyolların Afrika’da yaptıkları katliamları, Kızılderili, Afrikalı ve Aborjinler’in başlarına gelenleri yeterince öğretmezsek Avrupalılarla nasıl bir ilişki kuracaklarını bilemezler. Bu durumda, gelecekte Libya, Irak, Suriye gibi Batılıların cirit attığı, ülkelerin durumuna düşmek gibi bir tehlike önümüzde durur.

Batılı anlayışı kendi lehimize nasıl kullanacağımızı, kitleleri bu doğrultuda nasıl eğiteceğimizi, ülke içi karışıklıklarda nasıl tavır almamız gerektiğini, Batılıların bu durumları kendi lehlerine çevirmek için hangi stratejileri kullanacaklarını ders kitaplarına bir şekilde sokmalıyız. Sadece Batıyı tek yönü ile değil tüm yönleri ile ele alan bir anlayış geliştirilmeli bunu yaparken de kendi toplumumuzu aşağılamaktan veya aşırı övgüden de kaçınmalıyız. Eğitim politikalarımızı belirlerken modernleşme ve Batılılaşma sorunu ve başarısızlığımızın altında yatan nedenleri çok yönlü bir bakış açısı ile irdelemeliyiz.

Son söz olarak, Sun Tzu’nin şu sözünü bütün ders kitaplarının kapağına yazmak gerekir:“Başkasını ve kendini bilirsen, yüz kere savaşsan tehlikeye düşmezsin; başkasını bilmeyip kendini bilirsen bir kazanır bir kaybedersin; ne kendini ne de başkasını bilmezsen, her savaşta tehlikedesin.”

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...