logo

YENİ ZELANDA KATLİAMI VE MİSYONERLİK

Mustafa Aygün

Mustafa Aygün
mustafaaygun3458@hotmail.com


Yeni Zelanda’da ağır makineli silahlarla, Cuma namazı vakinde, iki ayrı camide Müslümanlara hunharca yapılan saldırı sonucu 49 masumun hayatını kaybettiği ajanslara düştüğünde,batı tandanslı kişilerin aklına Hristiyan terörü gelmedi. Olayın basit bir cinnet vakasın vakası olarak geçiştirmek isteyen batı medyasının iki yüzlülüğü ile büyük bir kısmı aynı tavrı sergilediler.

Bu menfur saldırının irdelenmesi gereken birçok noktası var. Batı zihniyetini ve bu zihniyetten beslenen yetişme tarzlarını anlamazsak, Batılıların dünyayı kana bulayan hırslarına karşı kendimizi koruyamayız. Şu bir gerçek ki, Batı ülkeleri artık Müslümanlar için güvenli yerler değil. Her an işyerleri, ibadethaneleri, evleri ırkçı, fanatik Hristiyanlar tarafından kundaklanabilir. Nitekim Yeni Zelanda’daki saldırının acısı tazeliğini korurken akbinde, İngiltere’de de bir camiye saldırı yapıldı.

Bu rezil saldırının aklımıza getirmesi gereken ilk şey Batılı misyonerlerin Hristiyanlaştırdıkları milletleri nasıl sömürdükleri ve katlettikleri olmalıdır. Buradan hareketle ülkemizde ve diğer İslam ülkelerinde sinsice devam eden Hristiyanlaştırma çabalarını bütün boyutları ile yeniden gündem yapmalıyız.

Gelin Hristiyanların bilinçaltlarına inelim ve savaşçı kişiliklerinin nasıl oluştuğuna bir bakalım.

Hristiyan misyonerleri dinlerinin yaymak için, propagandalarında daha ziyade Hristiyanlığın “sevgi, saygı, şefkat ve merhamet dini” olduğunu ileri sürerler. Bu iddialarını desteklemek için “Biri yanağına vurursa öbür yanağını da çevir”, “dostlarını sevdiğin gibi düşmanlarını da sev”  gibi İncil’den özel olarak bazı seçtikleri pasajları kullanarak sanki İncillerin ve dinlerinin tamamı böyleymiş gibi davranırlar. (Yaptıkları katliamları bilmesek yutacağız.) Halbuki İncilleri kabaca da olsa incelediğiniz de bunun böyle olmadığını hemen anlarsınız. (Tabi bu burada kast ettiğimiz  tahrif edilmiş İnciller.) İncillerde ve Kitab-ı Mukaddesin diğer bölümlerinde sevgi, saygı, şefkat ve merhamet çok az bir yer tutar.  Aksine kin, nefret düşmanlık ve intikam duyguları öylesine fazladır ki bahsi geçen olumlu duyguların etkisini silip süpürür. Bu sebeple Hristiyan dünyası bir türlü savaşsız yapamamaktadır.

Unutulmamalıdır ki başta Haçlı seferleri olmak üzere tüm katliamların kaynağı İnciller ve Pavlos’un mektuplarıdır. Haçlı seferleri sırasında gelip geçtikleri yerlerde halka (Hristiyan olanlar dahil) yaptıkları zulümler bunların sonucudur.İncillerde Hz. İsa’nın; “Ben dünyaya ateş atmaya geldim. Şimdiden tutuşmuşsa daha ne isterim…. Dünyaya selamet mi getirmeye geldim sanıyorsunuz? Size derim ki hayır; daha doğrusu ayrılık getirmeye geldim. (Luka 12:49-72)”dediği,  “Yeryüzüne selamet getirmeye geldiğimi sanmayın, ben selamet değil kılıç getirmeye geldim. (Matta 10:21-22)” diyerek savaş çığırtkanlığı yaptığı görülmektedir. Bu duygularla beslenen Hristiyan batı dünyası hem kendi aralarında hem de diğer milletlerle devamlı savaşıp durmuştur. 

Özellikle çarmıha gerilme hikayeleri Hristiyanların kalbinde Hristiyan olmayanlara karşı kin, nefret ve öfke ile doldurmuştur.  Küçük yaşta çarmıha gerilmiş, elleri ve ayakları çivilenmiş Hz. İsa tasvirlerini gören çocuklar Hristiyan olmayanlara karşı kin ve nefretle büyümektedirler.

Hristiyanlardaki ekmek şarap ayinleri de şuur altlarına gizli bir sadizm ve kandökücülük duygusu yerleştirmektedir. Şarabın Hzİsan”ın kanını, ekmek de onun etini temsil ettiğine göre (Markos 14:22-24), Ekmek Şarap Ayininde bir yandan et yenildiği, diğer yandan kan içildiği tasavvuru ile kan dökmek ve öldürmekten zevk alan bir zihniyete dönüşümün temelleri atılmaktadır.Yoksa Fransızların Cezayir ve Ruanda’da; İngilizlerin Hindistan ve diğer sömürgelerinde yaptıkları tecavüz ve insanlık dışı katliamları başka türlü açıklamak mümkün değil.

Batılıların hiç de medeni, insancıl, ahlaklı olmadıkları, kendi menfaatleri söz konusu olunca bütün dünyayı yakmaktan çekinmeyecekleri malum. Pavlos’un bütün risaleleri günah işleyenlerin katledilmesi ile ilgili fetvaları ile doludur. (Romalılara mektup 1:29-32)Dünyayı yok edecek atom, hidrojen bombaları ellerinde olduğu sürece hepimiz tehlikedeyiz.

Öyleyse eğitim ve diğer kurumlarımız batı zihniyeti ve misyonerlik faaliyetleri ile ilgili toplumuzu bilgilendirmeli; İncillerdeki çelişkileri, akıl, izan dışı bilgileri hem geleneksel yollarla hem de yeni teknolojileri kullanarak halkı gaflet uykusundan uyandırmalıdır. Böylece peynir ekmek gibi (kısmen bazı saçmalığından dolayı kısımları gizlenmiş) İnciller dağıtan kan dökücülere en güzel cevap verilmiş olunur.

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI-II

    05 Kasım 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) Bir önceki yazımızda, Cumhuriyet Dönemine kadar geçen süreçte yabancı okullar meselesini ele almıştık. Bu yazımızda ise Cumhuriyetin ilanından sonraki süreci ele alacağız. Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı okullar ile tanışması 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın sağladığı fırsatları kullanan misyonerlerin gayreti ile sayıları bu okullarınhızla sayıları artmıştır. Örneğin 1908 yılında Osmanlı’nın sadece taşra vilayetlerinde, 2.948 Gayrimüslimve 297 Ecne...
  • SÖMÜRGECİLER VE OKULLARI

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    (Yabancı Okullar Meselesi) “İnsan insanın kurdudur.” anlayışını rehber edinmiş sözde medeni ülkeler için sömürgecilik, önemli bir geçim kaynağıdır. Tarihin bize öğrettiği en önemli gerçek ise ekonomik değeri olan her şeyin sömürgecilerin ilgi alanı içerisinde olmasıdır.Ancak sömürgeciliği sadece ekonomik alan ile sınırlamak fazla safdillik olur. Sömürgecilerin askeri ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmelerinde “böl, parçala, yut” taktiğinin yeri yadsınamaz. Bir ülkenin içindeki farklılıkları derinleştirmenin en kesin yolu eğitim ve kü...
  • İKİ EFENDİYE KULLUK EDEMEZSİNİZ

    29 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Zamansız gelme ve zamansız gitmeler her zaman insanoğlunu üzer. Dünya gelmelerle, gitmelerle dolup boşalıyor. Tüm canlılar doğuyor, gelişiyor büyüyüp sonra da ölüyor. Kural ve kaide Allah tarafından böyle koyulmuş. İnsanlık topraktan geldiği için tekrar toprağa dönerek geldiği yerde eşitleniyor. Lakin servet yığma hayallerine kapılıp ömrümüzü tüketiyoruz. Mallardan , evlatlardan, makamlardan vazgeçemiyoruz. Hangi İlah’a taptığımız belli olmuyor… Sonunu bildiğimiz filmin senaryosunda figüran rolleri almaya devam ederken hırsla...
  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...